Hayatımız Kaç Yılda Bir Yeni Döngüye Girer?

İnsan hayatı iç içe geçmiş döngülerden oluşur. Belirli aralıklarla benzer şeyleri yaşar dururuz. Buna yol açan şey nedir? Bu döngülere kendimizi hazırlayabilir miyiz?

Hayatımız Kaç Yılda Bir Yeni Döngüye Girer?

İnsan doğduğu an yaşlanmaya başlar. Yaşımız küçükken buna büyümek deriz. 40’ı geçince ise, zamanın geçişine “yaş almak” diyerek, aslında yaşlanmadığımızı, gelişip olgunlaştığımızı kendimize ispat etmeye çalışırız. Yaşlanmayı sevmeyiz ve istemeyiz çünkü bunun ölüme yaklaşmak olduğunu düşünürüz.

Kendimizi herkesten ayrı tutup çok özel olduğumuzu düşünsek de, ki çok doğrudur, küçük hayatlarımız, iç içe geçmiş çeşit çeşit döngünün sürekli tekrarlanışından ibarettir. Bu döngüler ilk bakışta belki çok karmaşıktır ama içlerinde Alemlerin Rabbi’nin koyduğu şaşmaz bir düzen vardır.

Alemlerin Rabb’i sadece dünyamızın değil, tüm kainatın şaşmaz düzenini kurandır. Dünya dışında bize en yakın yapılar Ay, Güneş ve gezegenlerdir. Bu göksel objeler, dünyamıza yaptıkları manyetik etkilerle yeryüzündeki hayatı etkilerler. Her birinin kendine has döngüsü ve karakteri, bize de o karakteri ve o döngüyü yaşatır.

Gayb’ı bilmek şüphesiz ki sadece O’na aittir, biz ancak O’nun ilk emri olan “OKU!” ile evrenin bize anlattıklarını görmeye çalışırız. Astroloji de bu döngüleri okuyup anlamaya çalışan, çok eski olmasına rağmen çok da güncel bir ilimdir.

Astrolojide sınavlarımızı ve olgunluğumuzu anlatan yapı Satürn’dür.

Satürn’ü “eli sopalı öğretmen” olarak biliriz. Geldiği yerde bize sıkıntılar, kısıtlamalar, sınavlar verir. Tıpkı iyi bir öğretmen gibi... Ama biz dersimizi güzel çalışır ve sınavlarımızda iyi not almayı başarırsak da bizi takdir eder, boynumuza madalya, yakamıza kırmızı kurdele takar, diplomamızı bize gururla sunar. Yine tıpkı iyi bir öğretmen gibi…

Her astroloji haritası, parmak izi gibi, kişiye özgüdür. Öte yandan, şu da bir gerçektir ki, her insan 7-8 yılda bir, belli döngülerden geçer. Bu döngüler, gökyüzünde hareket halindeki Satürn’ün bizim doğduğumuz andaki Satürn’e yaptığı manyetik etkilerin sonucudur.

Hayatta gülümseyerek hatırlanan ne güzel yaşlar vardır…

Düşünsenize, 5 yaşındaki bir çocuk ne kadar tatlıdır, 12 yaşındaki ne masum ve 19 yaşındaki nasıl da taze… 26 yaşında gücün ve güzelliğin doruğuna çıkmıştır. 33 yaşında hayatını eline almış, belki de kendine yeni bir yol çizmiş olmanın gururu içindedir. 40 yaşında toplum içinde bir yer edinmeye başlamanın güzelliğini yaşar. 47 yaşında hem bedenen hem de aklen doruktadır ve hayatının en güzel zamanlarını yaşar. 54 yaştan sonra ise engelleri takmamaya başlayarak rahatlar.

Nasıl hayr’ın içinde şer, aydınlığın içinde karanlık varsa, insanın güzel günlerinin yanında, çok zorlandığı dönemleri de olur…

7 yaşındaki bir çocuk hayattan ilk darbeyi yer. Evden ayrılıp okula başlar. Kısıtlamalar, disiplin ve yeni uyku-çalışma-dinlenme döngüleri başlar.

14 yaşında ergenliğe girer. Bedeninin değişimi ve hormonları onu zorlamaya başlar. Kendine “Ben kimim? Çocuk muyum, yoksa büyük müyüm?” diye sorar. Çok sayıda iniş ve çıkış yaşar.

21 yaşına geldiğinde hayatının sorumluluğunu alması gerektiğini idrak etmeye başlar. Okuyorsa üniversitenin sonuna gelmiştir, para kazanmak için bir yol bulması gerektiğini düşünür. Önünde belirsiz bir yol vardır. Belirsizlik ona içsel sıkıntılar yaşatır.

Kişi, 28 yaş civarında Satürn kavuşumu yaşar. Önemli kişisel olaylar bu döneme denk gelir. Evlenme, boşanma, ailenin genişlemesi, iş ya da şehir değiştirme gibi. Kendini bulma, yolunu çizme buhranları yaşanır, hayat sorgulanır, değiştirilmeye çalışılır.

35 yaş, haritaya göre değişmekle beraber, yine türlü türlü olaylarla sınandığımız, mevcut halimizin bizi pek de tatmin etmediğini düşünmeye başladığımız bir yaştır. “Hayatıma yeni bir şekil vermenin zamanı geldi” diye düşünmeye başlayabiliriz. Kafamızın içinde bir ses, değişmemiz gerektiği konusunda sürekli konuşup durmaktadır.

42 yaşımızda, 14 yaşımızdaki göksel konumun aynısı yaşanır: Satürn karşıtlığı. 42 yaş ikinci ergenliktir, orta yaş bunalımıdır. Yaşlanmaya başladığını düşünen kişi kendine, “Hayatımı yeterince güzel yaşadım mı?” diye sormaya başlar ve köklü değişikliklere girişebilir. Bu yaşta ani evlilikler, boşanmalar, dış görünümü değiştirmek, iş ya da yaşanan yerden ayrılmak, şehir ya da ülke dışına taşınmalar olabilir. Tıpkı ergenlikteki gibi, insanın aklı başından biraz gitmiştir. Kırkından sonra azıp, bizi paklayan şeyin teneşir olmasını istemiyorsak, 42 yaşta bizi dürten iç sesimizi mantık süzgecinden mutlaka geçirmeliyiz.

Eğer tüm bu sınavları gerek ailemiz ve çevremizin, gerekse kendi çabamızın yardımıyla sağ salim atlatmayı başarmışsak, eli sopalı öğretmen Satürn’den diplomamızı alır, bir üst sınıfa geçeriz. Zor günler yaşamışızdır ama çok şükür geride kalmıştır ve hayatımız rayına oturmuştur.

Eğer sınavları geçemediysek, 49 yaşında son bir yoklama çekilir… Yaşamımıza yine zorlayıcı etkiler gelir… Tekamül yolunda telafi sınavı şansı oluşur. Bu sınav, daha öncekilerden daha kolay değildir. Bu yaşta kariyerimizle, parasal gücümüzle, aile büyüklerimizle, çocuklarımızla sınanabiliriz. Bedensel ve ruhsal rahatsızlıklarımız olabilir. Özellikle diş, kemik, cilt sorunları yaşayabiliriz ki bunlar Satürn’ün alametidir.

56 yaşımız ise, ikinci Satürn kavuşumunu yaşadığımız yaşımızdır; Artık sakinleştiğimiz, hayatımızı iyisiyle kötüsüyle kabul ettiğimiz ve teslimiyete geçtiğimiz demdir. Çocuklarımız büyümüş, emeklilik dönemi başlamış, ev-aile-iş konuları rayına oturmuştur. Bedenimizle ve kendimizle barışmışızdır.

Satürn gökyüzünde dönüp durmaya ve hem bize hem de başkalarına etkiler yapmaya devam edecektir, ama eğer biz 56 yaşımıza sağ salim ulaşabildiysek, Satürn’ün darbeleri bizi daha az etkileyecektir.

Satürn gökyüzünde dönmeye devam ettikçe onun etkisinden kaçmanın bir yolu yoktur. Yaşanması gerekenler yaşanacaktır. Ancak, bu döngüler yaklaşırken yapabileceğimiz şeyler de vardır: Akla, sağduyuya sığınmak, negatif etkileri farkedip onları mantık süzgecinden geçirerek planlı ve disiplinli şekilde hareket etmek, kanun ve kurallara uymak. Bunların yanında, kurşun döktürmek, safir takmak, kurban kesmek, hayvansal gıdalarla beslenmeyi azaltmak, keçi sütü içmek, ibadet ve zikirlere yönelmek, üzerimizdeki etkinin azalmasına yol açabilir ama en iyisi sadaka vermek, cömertlik ve eline, beline diline hakim olmaktır.

Akıl yaşta değil, baştadır. Kendimize, çocuklarımıza, sevdiklerimize hayat yolunda yardım etme fırsatları arayarak kainat ile barışık yaşamak mümkündür. Dert ile derman, hastalık ile şifa, kriz ile fırsat doğada iç içe ve yanyanadır. Arayan kişi aradığını her zaman bulamaz dense de, bulanlar sadece arayanlardır.

 

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!