Siz Nasıl Bir Çocuktunuz?

Siz nasıl bir çocuktunuz ?Bunları anlatırken, bilirken her şeyi mükemmel yapamayacağız. En iyi anne baba olma hırsında olursak hem çocuğumuzu hem kendimizin fıtratını bozarız. Biz kendi en iyi versiyonumuzu yaşadığımızda çocuklarımız da kendi en iyi versiyonlarına ulaşacaklar. Amaç bize ve egomuza hizmet eden çocuklar değil, bütüne faydalı olan neden yaratıldığını sorgulayan ve hizmet aşkı taşıyan çocuklar yetiştirmek galiba. Çünkü bu dünyada misafiriz. Ve çocuklarımızda bize emanet sadece.

Siz Nasıl Bir Çocuktunuz?

Siz nasıl bir çocuktunuz ?Çocuklar çeşit çeşit... Devamlı şikayet edilenler, maşallah ne uslu ağzı var dili yok denenler, yaramazlıkta sınır tanımayıp sevimliliğiyle yaptıkları haylazlıklarını bastıranlar. Daha neler neler... Bunlar kimi mizacımız gereği  yani doğuştan getirdiğimiz kimi de ailemizin bizlere göstermiş olduğu tavırlara göre şekillenen ve tüm hayatımıza damga vuran mizaçlar.

Hangisi daha makbul gözüküyor?

 Devamlı şikâyet edilenler, yaramazlıkta sınır tanımaz. Her yaptıkları göze batar. Göze battıkça eleştirilir, eleştirildikçe artık eleştiri alma korkuları da gider, onay almayan davranışlarına yenilerini eklerler. Bir kısır döngüdür gider. Fıtratını kabul ettirme güdüleri, özgürlüğüne düşkünlükleri ve tutkulu istekleri vardır. Bastırmaya çalışmak volkan etkisine bile neden olabilir.   Peki, aile nasıl tavır sergilemeli bu durumda. Koşulsuz sevgiyle ve kimseyle kıyaslamadan galiba ..Kontrollü bir yol almayla tavırlarını ve hırçınlıklarını kendimize ayna görerek yol almalı . Çocuklarımızda kendimizi seyrediyoruz bunu kabul etmeyen yok. Yaramazlıklarının altındaki yeteneklerini bulup çıkarmak bizim en büyük görevimiz belki de. Duvarları çiziyor, ona özgürce çizebileceği geniş bir alan açsak nasıl olur acaba? Oyuncaklarının içini mi açıyor? Meraklı galiba. Acaba çalışma prensibini mi merak ediyor? Kardeşine vuruyor. Bu tepki kardeşine olmaya bilir mi? Neye aynalık ettiğini bulduğumuz davranışı ya dönüştürürüz ya kabulleniriz. Böylelikle ödül veya ceza vermek zorunda kalmayız. Ergenlikte de patlamaya yüz tutmuş, dolmuş ergene maruz kalmayız.

Bir diğer mizaçtaki çocukta kendi kendisine uyuyor, çekmeceleri boşaltmıyorlar ve hiç bir şeyi tutkuyla istemiyor. Oyunlarını kendi başına oynuyor. Arkadaşlarıyla oynamadığı için kavga etmiyor, oynasa da çatışmaya girmiyor. Çünkü hep onların dediklerini yapıyor. Belki de biraz mızıkçı olmalı tüm çocuklar. Ailesinden aferini aldıkça usluluğunu arttırıp bu kazanmış olduğu statüyü kaybetmemek için ne istediğini değil çevreden aldığı onayı önemseyen ‘uslu çocuk ‘ olarak seviliyor. Bu kadar uslu olarak sevilen o çocuklar ergenliklerinde kendilerini ifade etmeyi öğrenemeyip gelişim yolculuğunda onay alma uğruna kurdukları düzenin esiri olurlarsa büyüdüklerinde sevgi dilencisi olan, feda ederek kar elde eden  Feda’kâr  lar oluyorlar. Ergenliklerinde, kendilerini arayışa çıktıklarında kendilerinden beklenmeyen tavırlar sergilerlerse çok sert bir duvar ile karşılaşıyorlar. Ret cevabını bilmeyen hep onaylanan kulakları, gelen eleştirilerle başa çıkmayı öğrenmeye çalışıyor. Ama kanatlar zayıf, sert rüzgârlarda uçamaz. Yani çok sert tepkilere katlanamaz. Ya çok sert bir ergenlik ya da sinmiş bir yetişkinlik  onu bekliyordur. Peki, mizaç gereği sakin olan çocuğa tavrımız ne olmalı. Sanırım yine cevap koşulsuz sevgi. Yalnız uyuya bilse de uyurken sohbet etmek masal okumak gerekebilir. Merak uyandıracak sorularla heyecanını canlı tutabilir miyiz acaba? Uslusun diye seni seviyoruz, uslu çocuklar çok sevilir hissinden uzaklaştırıp kendini ifade edebilmesi için alan açmak ihtiyaçları olan şey. Örnek gösterilmek onlarda yük olmasın. Kimseyle kıyaslamadan onu usluluğuyla cezalandırmamak lazım belki de . Çocuk kendini ne kadar ifade edebilirse o kadar güzel bir ergenlik geçirir ve kendini bulur .Ne kadar güzel ergenlik geçirirse o kadar kendinden emin bir birey olur. Kimseyi sevgisizlikle korkutmayalım. Sevgi dilencileri yetiştirmeyelim. Çünkü bu çocukların birçoğu kazanmış oldukları sevgiyi uslu olmalarına bağlayıp kendileri olmaktan uzaklaşıyorlar.

Birde en tatlışları var. Küçüklükte tatlı yaramazlıklarından sonra sevimlilik yapıp bunu doğuştan bilip en fazla 2 yaşında bunu kullanmayı bile öğrenen yaramazlar. Onlar ne yaparsa yapsın onlara kızılmaz. Öyle güzel gülerler ve özür dilerler ki kendini etkilenmekten alamazsın. Üste çıkarlar ,ve çoğu zaman suçu başkalarına mal ederler. Belki de yetiştirilirken en dikkat edilmesi gereken çocuklar bunlar. Çünkü hatayı kullanmayı ve bundan beslenmeyi  çok çabuk öğrenirler. Ve sürekli sorunlardan sıvışan yetişkinlere dönüşebilirler. Peki aile ne yapmalı. Yine koşulsuz sevgiyle disipline edip manipüle ettiği sorunlara fırsat vermemeli. Bütün çocuklar özel. Çocuk kendini ayrıcalıklı hissetmemeli. Ve çevresine gerekli  hassasiyeti göstermeyi o yaşlarda öğrenmeli . Yoksa ben yaptım oldu diyen bir ergen, ve sorumluğu paylaşmayan bir yetişkin oluşabilir.

Tabi ki bunları anlatırken, bilirken her şeyi mükemmel yapamayacağız. En iyi anne baba olma hırsında olursak hem çocuğumuzu hem kendimizin fıtratını bozarız. Biz kendi en iyi versiyonumuzu yaşadığımızda çocuklarımız da kendi en iyi versiyonlarına ulaşacaklar. Amaç bize ve egomuza hizmet eden çocuklar değil, bütüne faydalı olan neden yaratıldığını sorgulayan ve hizmet aşkı taşıyan çocuklar yetiştirmek galiba. Çünkü bu dünyada misafiriz. Ve çocuklarımızda bize emanet sadece.

Kendimden başlayarak bütüne şifa olsun.

Sevgiler,

 

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!