Mutluluğun Sancısı

Hırs ne kötü bir haslettir, kıskançlık tertemiz dünyamızı kirleten bir özellik olmakla beraber onu şifalandırmayı başarmak, hayatımızdaki birçok yolu kendiliğinde açacaktır. Hayat yollarımızın benzer olduğunu düşün sekte, herkesin kendi tekâmül yolunu arşınladığını fark etmemiz önemlidir. Bu fark ediş gönlümüzdeki haset, kıskançlık, duygularının oluşturduğu kiri, pası silip dupduru masmavi bir denizde güvenle seyahat etmenin konforunu sunacaktır.

Mutluluğun Sancısı

Bizi üzen, geçmişe götüren, yaşadıklarımızı tekrar tekrar yaşatıp aynı duygulara sokan ve her seferinde ilk defa yaşıyormuşuz gibi yüreğimizi ağırlaştıran İçimizdeki yaralardır.

Gönlümüzün üstüne bir kara bulut gibi çöken sisi artık kaldırmak için ne yapmalı? ‘Hakkım kimsenin yanına kar kalmasın.’ duygusundan sıyrılarak yaraları açanları affedebilmeli. Nasılsa Allah Adl. ismiyle hükmettiğinde kimin hakkı kimde kalır? Nokta kadar iyilik karşılıksız kalmazken, nokta kadar kötülüğün de karşılıksız kalamayacağına olan inancımız, yanan gönlümüze su serpsin.

Allah’ın adaleti yavaş ama temiz işlermiş teslimiyet ne kadar güvenli bir limandır. Dileklerimiz olursa Rabbimin lütfundadır ikram etmiş, olmazsa da Rabbimin merhametindendir bizi göremediklerimizden muhafaza etmiş.

Bizi karanlık labirentlere sürükleyen çoğu zaman İçimizdeki hırstır. Hırs her iki dünyamızı yangın yerine çeviren bir kor değil midir? Anadolu türkülerimiz bizim halimizi ne güzel anlatır. Pir sultan Abdal bir mısrasın da diyor ki ‘Cehennemde dal odun yoktur. Herkes ateşini buradan götürür.’ Ahiret inancımız da olan cehennem de dahi ateş olmadığına, oraya ateşi dünyadan götürdüğümüze inanıyoruz. Çok manalı dizeler… Gerçekten iyilikte kötülükte bizim içimizde, insanları affetmek kabule geçmek ne kadar önemliyse, devamında, kınamamak, yargılamamak yorumlamamak ve yadırgamamak bize bambaşka bir özgürlük alanı açıyor. Kınıyoruz, kınadığımızı yaşıyoruz, yadırgıyoruz yadırgadığımızla imtihan oluyoruz.

Bununla beraber bu tekâmül yolculuğunda imtihanlar hiç bitmiyor. Her engeli aştığımızda karşımıza aşmanız gereken bambaşka engeller çıkıyor. Bu engeller nefsimizin, şeytanın oyunu mudur? Şu nefsimizin ne doymaz isteği varmış diyorum kendi kendime. Bazen ona kızsam da bizi insanı kâmile ulaştıran bir aracı olduğu için onu bir yandan da seviyorum. Aslında zararlı gördüğümüz olaylar, insanlar, duygular bizi zorlasa da bizi yükseltiyor, yontuyor, olgunlaştırıyor.

Kutsal kitapta birçok ayette nefsimize zulüm etmememiz gerektiğinden bahsediyor. Din âlimlerinden helal dairesinin keyfe kâfi olduğu uyarısı geliyor. Aslında helal dairesinde kalabilmek de gönlümüzdeki hastalıklardan, arızalardan birer birer sıyrılabilmekte saklı değil mi? Doğum eylemini düşünelim ne kadar sancılı bir durum olsa da ardından gelen o coşkulu merhameti nerede görebiliriz? Kucağımıza aldığımız cennet meyvesi için değmez mi? Sabır zor ama meyvesi lezzetli bir nimetmiş.

Hırs ne kötü bir haslettir, kıskançlık tertemiz dünyamızı kirleten bir özellik olmakla beraber onu şifalandırmayı başarmak, hayatımızdaki birçok yolu kendiliğinde açacaktır. Hayat yollarımızın benzer olduğunu düşün sekte, herkesin kendi tekâmül yolunu arşınladığını fark etmemiz önemlidir. Bu fark ediş gönlümüzdeki haset, kıskançlık, duygularının oluşturduğu kiri, pası silip dupduru masmavi bir denizde güvenle seyahat etmenin konforunu sunacaktır. Bunun çok önemli bir viraj olduğunu anladığımda, içimde sindirip sadece kendi yolumun yolcusu olabilme gayretine girdiğimde, yollar daha geniş, gönüller daha ferah ve kendimle olan kavgamın büyük çoğunlukta şifa bulduğunu fark ettim. Kimsenin yapmadığını insanın kendi kendine yapması ne acıdır. Kimsenin sizi biriyle kıyaslaması ne kadar üzücü ise sizin kendinizi başkalarıyla kıyaslamanız da nasıl bir haksızlıktır? Kendimizi her halimizle kabul ederek,  kendi yolculuğumuzda güvenle, huzurla, özgürce yürüyebilmek niyetiyle…

 

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!