Sağlık sorunu yaşayan herkese ve kanser hastalarına iyi gelebilecek yazımızı sizlerle paylaşıyoruz.

Uzun yıllardır birçok ülkede ve şehrinde bireysel görüşmeler ve seminerler yapma şansım oldu. Yapmış olduğumuz yolculuklarda birçok kişiyle tanışıp sohbet ettik. Bu sohbetlerde insanlar yaşadıkları bütün sıkıntıları en ince detaylarına kadar anlatırlardı. Bu anlatılanları elimden geldiğince not etmeye, aklımda tutmaya çalıştım. Binlerce kişinin anlattıkları biriktikçe ilginç sonuçlar oluşmaya başladı. En temel durum şu ki, düşünce yapılarımız ve yaşamış olduğumuz hastalıklar hemen hemen birçok kişide aynı.

Sağlık sorunu yaşayan herkese ve kanser hastalarına iyi gelebilecek yazımızı sizlerle paylaşıyoruz.

Yapı olarak en ufacık bir şeye kırılıp alınıyoruz. İçimize atıyoruz ve içimizde onu vesvesenin de tesiriyle yıllarca büyütüp günün sonunda kendimizi hasta edebiliyoruz. Daha sonra da siz beni hasta ettin diyerek birilerini suçluyoruz.

Binlerce kişiyle konuşurken hep benzer şeyler duymak oldukça ilginçti. Bu kitabı hazırlamak benim için bir görev oldu. İnsanların kendi düşünceleriyle atalarından onlara gelen acı beden bakış açısıyla kendi kendilerini yok etmelerini izlemekten yoruldum. Bir şeyler artık iyiye doğru değişmeli.

Yüz binlerce kilometre yol ve binlerce saat sohbetten sonra gördüğüm şu ki, insanlar hakikaten büyük bir ziyanın içindeler. Allah Kuran-ı Kerim’de bize kul olabilmeyi, dünya zamanını en doğru şekilde kullanmayı ve ahirete hazırlanmayı detaylı bir şekilde anlattı. Peygamberimiz sünnetlerinde bizlere birçok konuda hakikati gösterdi. Biz de bu kadar bilgiye rağmen, her seferinde bile bile lades oluyoruz. Bu kitapta binlerce kişiyle yaptığım sohbetler ve seminerler sonucu gözlemlerimi, duyduklarımı, gördüklerimi kendi idrakim kadarıyla paylaşmaya çalıştım. Anlatacağım bu konularla ilgili, benzer birçok yayın bulabilirsiniz. Onları da temin edip okumanızda fayda var. Örnek olarak: Bir masaya motifli bir vazo koyun. O masanın etrafında dört kişi olsun. Herkes aynı vazodaki motifleri, kendi bakış açısından gördüğü kadarıyla anlatacaktır. Bu anlattıklarım kendi bakış açımla doğru orantılıdır. Zaman içerisinde niyet ediyorum idrakim daha da artsın ve anlattıklarımı derinleştirip daha da detaylandırabileyim. Yani yeni şeyler fark ettikçe onları da elimden geldiğince inşallah paylaşacağım.

Şimdiden açık ve net bir şekilde bildirmek isterim ki, bu kitabın daha sonraki baskılarında, içindeki bilgilerde değişiklikler olabilir.

Evet, her zaman söylediğim bir sözü yine tekrarlamak istiyorum. Her seminerde ısrarla ve ısrarla söylediğim bir konu var. Herhangi bir konunun uzmanı, ustası, mastırı değilim. Herhangi bir konuda kesinlikle herhangi bir iddiam yoktur. Sihirli güçlerim de yoktur. Kendi hayatımda yaşadığım sıkıntıların çözebildiğim kadarını idrakimin algı sınırları kadarıyla anlatmaya çalışıyorum.

Allah’ın hakikati yolunda bir kum zerresi kadar bile ilerlemeye çalışmamı, başıma gelenleri, elimden geldiğince anlatmaya çalışıyorum. Ben de herkes gibi Allah’ın yarattığı garip bir kulum.

Okuyacağınız bilgiler Mucize Şifa Kitabından alınmıştır. Mucize Şifa kitabı telif hakkı ile korunmakta olup , aşağıda vereceğimiz yazının linki dışında bu yazının tamamını veya bir kısmını buradan kopyalayıp başka yere aktarılmaması gerekmektedir. Sadece yazının linkini vererek paylaştığınız için Allah sizden razı olsun.

Kanser hastalarına ve yakınlarına Allah rızası için ulaştırmamız gereken link:

Yazının devamı: Kitapla ilgili olarak da, bu kitap herhangi bir şekilde teşhis ve tedavi yerine geçmez. Bu kitap herhangi bir şekilde doktorun üstlenmiş olduğu vazifeyi kesinlikle üstlenmez.

Bu kitap sadece düşünce yapılarımızın etkilemiş olduğu enerjilerin fiziksel bedenimize nasıl yansıdığını ve düşüncelerimizi düzeltebilirsek tıbbi tedavi süreçlerimizde olumlu yönde bize nasıl yardımcı olacağını anlatmaya çalışır.

Yaşadıklarınıza farklı bir gözle de bakmakta fayda olabilir. Bu dünyada herkesin fikrine saygı duyarım. Çünkü herkesin kendi doğrusu vardır. Önemli olan hep birlikte, Allah’ın tek olan hakikatini fark etmemiz, hazmetmemiz ve yaşayabilmemiz.

Niyet ediyorum bu kitap sizlerde farkındalık oluştursun ve kendi kendimizi nasıl sabote ettiğimizi, duygularımızla kendi fiziksel bedenimizi nasıl çökerttiğimizi fark edelim ve bir an önce toparlanıp Allah’a olan yolculuğumuzda aşk’la ilerleyelim. Sizler Allah’ın yeryüzünde yarattığı halifesiniz.

Bu sebepten dolayı vesvese veren negatif enerjiler hiçbir şekilde sizin güçlenmenizi, başarılı olmanızı istemez. Bu enerjilerin Allah’ın mümin kulları üzerinde tesirleri yoktur. Doğrudan size zarar veremezler, ancak sizin zihninize vesveselerle telkin yaparak ikna etmeye çalışırlar.

Eğer sizin alıngan, kırılgan, kafayı takan, öfkeli, geçmişini affetmek istemeyen bir yapınız varsa, vesvese veren enerjilere açık kapı vermiş olursunuz. Onlar da oradan içeri sızarlar. Açık kapıdan içeriye giren vesvese, uzun zaman içerisinde sizin beyninize öyle düşünceler eker ki, siz o düşüncelerin kendinize ait olduğunu sanırsınız. Sizin bütün yaşama bakış açınızı yavaş yavaş sevgiden uzaklaştırarak, öfke, kıskançlık, kin, nefret, kibir, sadece ben bilirim, ben doğruyum, herkes yanlış düşüncelerine yöneltmeye başlar.

Veya tam tersi olursunuz. Vesvese size öyle bir oyun oynar ki, size işe yaramaz olduğunuzu, değersiz olduğunuzu, insanların sizi sevmediğini, size değer vermediklerini, yetersiz olduğunuzu, insanların sizi kullandığını, iyi insanın kalmadığını, Allah’a dua etmenin işe yaramadığını, her şeyin boş olduğunu, her şeyin anlamsız olduğunu telkin etmeye başlarlar. Özellikle siz duygusal bir travma içindeyken bu oyuna iyice gelirsiniz. İlkönce sizi etrafınızdaki insanlardan soğuturlar. İçsel çatışmalar çıkarırlar. Allah’a isyan ettirirler. Toplumdan koparıp, yalnızmışsınız duygusunu içinize salarlar. Sonra evinize kapanırsınız. Sonra odanıza. Bir zaman sonra da yatağınızdan çıkmak istemezsiniz. Bundan sonraki basamak ise, “Yaşamanın bir anlamı yok, en iyisi ölmek” duygusunu içinizde yoğunlaştırırlar ve sizi intihara kadar sürüklemek için ellerinden geleni yaparlar.

Şimdi, bu noktada akıl sahneye girecek ve “Nedir bu vesvese veren varlıklar? Nedir bu saçmalıklar?” diye söylenecek. Merak edenler için web sitemizde bu konularla ilgili seminer videolarımızı ve yazılarımızı yerleştirdik.

Evet bu da sizin açık kapı bıraktığınız vesvese verenlerin en güzel oyunlarından biri. Bilseniz ki kafanızın içerisindeki bu seslerin hiçbiri size ait değil, bir anda kendinizi toparlayacaksınız.

Kuran’da birçok yerde size akıl verdik kullanmaz mısınız diye uyarılar var. Evet! Allah’ın bize verdiği aklı, Allah yolunda kullanma vakti geldi. Yeryüzüne yarattığı halifesi, vesvesenin oyunlarıyla neredeyse yerle bir oluyor. Şimdi uyanıp, ayağa kalkma vakti!

Kendinizi bir an önce toparlayın! Kafanızın içinde, sizi hayattan koparan, insanlardan koparan, sevmekten koparan, mutlu olmaktan uzaklaştıran ve Allah’a inancınızı azaltan her türlü düşünceden uzaklaşın. Hiçbiri size ait değil! Size, sevilmediğinize ve yalnız olduğunuza inandırmaya çalışan vesvesenin sesi!

Allah bizleri sevgisiyle yarattı ve Kendinden bizlere üfledi! Birçok Âlem’e üstün kıldı. Demek ki seviliyoruz! Allah bize şahdamarımızdan daha yakın. Demek ki yalnız değiliz! Vesvesenin bizi en çok vurduğu yer bu iki nokta. Şimdi toparlanıp derin bir nefes alın, “Allah’ım idrakimi, ilmimi çoğalt. Üzerimde bana ait olmayan tüm ağırlıklardan sana sığınırım. Senin gücün her şeye yeter...” deyip yazının devamını hissederek okumaya niyet edin.

Hastalıkların çoğunun temelinde, vesvesenin açık kapılardan içeri girerek bizi işgal etmesi, olumsuz yönde yönlendirmesi, sevgi, hoşgörü ve huzur titreşiminden uzaklaştırması yer almaktadır. Bu titreşimlerden uzaklaşan her birey kendi özünden de uzaklaşmaya başlar.

Sevgi, hoşgörü ve huzur sadece söylenen bir söz değildir. Bir titreşimdir. İnsan bedeni yüzde 70’ten fazla sudan oluşur. İnsan beyninin ise neredeyse yüzde 80’den fazlası su içerir. Demek ki, fiziksel bedenim ekseriyeti su üzerine kurulu bir yapıya sahip.

Vesvese kafamızın içinde bizi sevgiden uzaklaştırıp öfkeye doğru sürüklemeye başladığında, ilk yaptığınız şey, nefes alışlarımızın değişmesi. Yani burnumuzdan yavaşça derin nefes alıp verme süreci en sağlıklı süreçken, öfkeye doğru ilerlediğimizde, nefesimizin kısa ve sık ağız nefesine döndüğünün farkında bile değiliz.

Ağızdan kısa ve sık aldığımız nefesler, vücuttaki oksijen oranını düşürür ve hücrelerimizin, organlarımızın uzun sürede zarar görmesine sebep vermeye başlar. Titreşimi düşen kişilerin bedenlerindeki oksijen oranı düşerken, asidik bir ortam oluşmaya başlamaktadır.

Birçok hastalık, özellikle de kanser düşük oksijen oranı ve asidik yapısı yüksek olan bedenlerde oluşuma başlayabilir, varsa da daha da güçlenebilir.

Evet, vesvese tarafından yediğimiz gollerden biri de bu. Vesvese, bizim verdiğimiz açık kapıdan içeriye girdi, duygu ve düşüncelerimizi sanki biz düşünüyoruz gibi kafamızın içerisinde oluşturmaya başladı. Biz de ona inandık ve ona göre düşünceler üretmeye başladık.

Vesvesenin etkilediği düşünceler, enerjiye dönüşmeye başladı. Bu enerji, nefes alışımızı etkiledi ve nefes alışımız bedenimizdeki oksijen oranını düşürmeye başladı. Uzun süre bu durum içerisinde kalarak da, biz kendi organlarımıza strese dayalı belki de zarar verdik.

Vesvese bir tek bu noktadan zarar vermiyor. Bir de olumsuz düşüncelerin başka noktası var. Bahsettiğimiz gibi insan bedeninin büyük bir oranı su. Olumsuz düşüncelerin su molekülleri üzerindeki tahribatını laboratuvar ortamında inceleyen Japon bilimadamı Dr. Masaru Emoto’nun yapmış olduğu su deneyleri var. İnternet üzerinden “düşüncelerin sudaki etkisi” ile ilgili araştırmalar yapabilirsiniz. Japon bilim adamı dışında birçok laboratuvarda benzer deneyler yapılmış ve aynı sonuçlar elde edilmiştir.

“Söylenmiş her söz, su molekülleri üzerinde olumlu ya da olumsuz tesirler bırakmaktadır.”

Beyninizdeki düşüncelerinizle veya sözlerinizle olumsuza doğru gidiyorsanız, bedeninizdeki suyun üzerinde negatif tesir oluşturmaya başlarsınız. Bu da uzun bir süre içerisinde, bedeninizi hasta etmeye başlar.

Vesvese doğrudan bize zarar veremedi, lakin bizi olumsuz düşüncelere ikna etti. Biz de kendi bedenimizi hasta mı etmeye başladık?

Diğer dört kitabımızda, elimizden geldiğince, vesvesenin oyunlarını, affetmenin ve bağışlamanın önemini ve bunları nasıl yapacağımızı paylaşmaya çalıştım.

Artık insanların uyanma vakti.

İçinizde sizi olumsuz yönde yönlendiren nefsiniz, diğer adı egonuz, size sürekli oyun oynuyor ve bu oyun oynarken dışarıdan negatif boyutlardan da iş birlikteliği yaparak yardım alıyor. Bu oyuna daha ne kadar geleceksiniz? Bu sizin sınavınız ve seçiminiz.

Başaracağınıza inanıyorum. Çünkü artık oyunun farkındasınız. Niyet ediyorum bu kitap bütüne şifa olsun.

Yaptığım araştırmalarda Newton fiziği ile kuantum fiziği üzerine birçok doküman ve araştırma okuma ve inceleme şansım oldu. Her iki sistem de kendi içinde oldukça farklı bilgiler vermekte. Newton fiziği bütün evrensel sistemi mekanik bir parça olarak görür ve onu parçalara ayırarak incelemeye çalışır, herhangi bir sorun olduğunda parçanın düzelmesi için çalışma yapar.

Kuantum ise çok daha farklı bir sistemle kendi içerisinde olası sonsuz alternatiflerle farklı bir bakış açısı sunar.

Kuantum fiziğinde asıl döngü, görünmeyen bir enerji üzerine çalışması. Örneğin, elinizde bir mıknatıs tutun, bu mıknatısın manyetik alanlarını çıplak gözle göremezsiniz. Çıplak gözle göremediğimiz bir şey yoktur anlamına gelmez; yani etrafımızda birçok manyetik alan mevcuttur. Cep telefonları, televizyon, müzik sistemleri, mp3 çalarlar, uydu alıcıları, wi-fi antenleri, baz istasyonları, göremediğimiz birçok alıcı ve vericinin yaydığı sinyaller bizim etrafımızdaki enerji alanlarını oluşturur.

Burada dikkat etmemiz gereken en önemli etkenlerden biri, görünür fizik bedenimiz dışında, bedenimizin etrafında görünmeyen bir enerji alanı içinde yaşadığımızdır. Aura dediğimiz bu enerji alanı bedenimizi sarıyor.

Bu kitaptaki bilgiler kendi idrakim kadarıyla yaptığım gözlemler ve teorilerdir. Farklı bir açıdan olaylara bakıştır. Niyet ediyorum bu konular bilim insanları tarafından incelenip çalışmaları detaylı bir şekilde yapılsın.

Okuyacağınız kitapta, gözlem ve teorilerimiz mantığınıza ters düşebilir. Doğaldır. Bize öğretilen ezberlerin sınırlarına geldiğimizde, hepimiz aynı tepkileri verebiliyoruz.

Enerji alanlarından dolayı fiziksel bedenlerimiz bir nevi açık enerji hapishaneleri içerisinde hareket etmektedir.

Etrafımızdaki manyetik enerji alanları, bizim biyolojimizi doğrudan etkiliyor.

Albert Einstein’ın bu konuyla ilgili çok önemli bir sözü var: “Enerji alanları taneciği kontrol eden ruhudur.”

Bu ne demek?

Manyetik alanlar, atom parçacıkları olarak düşünülen enerji alanını yönlendirir ve şekillendirir.

Anlaşılır bir örnek vermek istiyorum.

Demir tozunu bir masanın üzerine serpin ve masanın altında mıknatısı hareket ettirin. Masanın üstündeki demir tozu mıknatısın manyetik alanı ile birlikte kendine özgü şekiller almaya başlayacaktır. Mıknatıs masanın altında ve demir tozu da masanın üstünde birbirlerine temas etmedikleri halde gayet net bir şekilde, mıknatıs demir tozunu şekillendirecektir.

Bedenimizdeki hücreleri bu demir tozu gibi düşünürsek, etrafımızdaki manyetik alanlar az ya da çok bir şekilde bedenimizi de şekillendiriyor. Önümüzdeki yüzyıl içerisinde modern bilimin bedenimizdeki hastalıklara enerji boyutunda müdahalelerde bulunacağına inanıyorum. Bileğinize takacağınız bir enerji dengeleme cihazı ile, kimyasal ilaç almadan vücudunuzdaki birçok hastalığın iyileşebileceğin düşünüyorum.

Allah’ın yarattığı ilahi sistem içerisinde muhteşem bir enerji ve denge uyumu yer almaktadır. İnsanoğlu teknoloji geliştirme pahasına, elektrik enerjisiyle yapmış olduğu manyetik alanlardan dolayı, kendi yaşam alanlarını görünmeyen bir tehlikeyle kirletmektedir.

Yani, etrafımızdaki baz istasyonları, yüksek gerilim hatları, elimizde tuttuğumuz teknolojik cihazlar, her türlü kablosuz iletişim, bizim için oldukça tehlikeli sonuçları olabilecek, uzun vadede kendini belli edecek hastalıklara yol açabilmektedir.

Zihnimizin kendi kendini hasta etme ve iyileştirme gücünü anlamak için başka bir örnek daha vermek istiyorum. Plasebo etkili ilaçlar, zihnin iyileşeceğine inandığı zaman neler yapabileceğini birçok kez kanıtlamıştır. İçerisinde ilaç olmadığı halde, kişi iyileşeceğine gönülden inandığı için iyi olmuştur.

Kullanmış olduğunuz ilaçlar sizi çok daha hızlı iyileştirir, hele de zihniniz bu ilaçların mucize olduğuna inanıyorsa, sizi çok daha hızlı iyileştirir. Plasebo etkisi olan ilaçları artık hepimiz biliyoruz.

Plasebo etkisi olan ilaçlar aslında küçük şekerler yani içerisinde herhangi bir kimyasal bileşen bulunmayan ilaca benzeyen ilaçlardır.

Kişi bu ilacı aldığında, o ilacı ona veren kişinin inandırıcılığı ve kendisinin inancıyla oldukça hızlı bir şekilde sahte bir ilaçla iyileşmektedir. Tıp dünyası bunu zihinsel olarak bedenin iyileşmesine bağlamaktadır.

Plasebo etkisinin tersi, nosebo etkisidir. Nosebo etkisi, kendi içimizdeki negatif düşüncelerin, negatif enerjilerin oluşturduğu durumdur. Hayatımızda plasebo etkisini incelerken, nosebo etkisini de incelememizde fayda var.

Hayatta dikkat etmemiz gereken şey, gün içerisinde farkına varmadan yüzde 90’a yakın olumsuz düşünceler içerisinde olmamızdır. Yani hayatımızın yüzde 90 sürecinde nosebo etkisi dediğimiz olumsuz duygu halleri içerisinde yaşıyoruz. Bunu genele yayarsak, dünya üzerinde hemen hemen insanların çoğu, kendi olumsuz düşünceleri içerisinde, sağlıklarını ve iyileşme süreçlerini eksiye doğru götürmektedir.

Olumsuz düşünceleriyle sağlığı yaşamlarından uzaklaştırıyorlar. Bu olumsuz düşünceleri, önemsemeden düşünmeye devam ediyoruz.

Gün içinde olumsuz düşüncelerin bizi ne kadar işgal ettiğinin farkında bile değiliz. Bilinçaltı ve farkındalıklı bilinç varlığımızın iki önemli sistem parçasıdır.

Olumlu düşünmek, biyolojimizi olumlu etkiler. Olumsuz düşünmek de biyolojimizi olumsuz etkiler. Olumlu düşündüğümüzde, yani farkındalıklı bilincimizle güzel şeyler yaptığımızda, sağlığımız da iyiye doğru gitmeye başlar.

Bilinçaltı ise bizden bağımsız çalışır. Gördüğü, duyduğu, kokladığı, tadına vardığı her şeyi, bizim bile haberimiz olmadan, video kaseti gibi sürekli kaydeder. Yani, içimizde Truva atı gibi bir kameraman arkadaş var. Bu kameraman arkadaşımız, bizim en sır dediğimiz olayları bile kaydediyor. Sürekli kayıt yapan bilinçaltımız, doğru yanlış bilmeden, her şeyi kaydediyor. Bu sebeple varlığımız oluşmaya başladığından şu ana kadar bir çöp sepeti gibi bulduğunu biriktirdi. İçimiz işimize yaramayan ve hatırlamadığımız birçok bilgi ile bir çöplüğe dönüşmeye başladı. İçimizi bir an önce arındırmamız gerekiyor. Bu arındırmayı başlatamazsak, bey

nimizin içinde durmadan yayın yapan bu sevgili Truva atı arkadaşımız, etrafımıza enerjisel yayın yapmaya başlayabilir. Düşüncelerimizi bir şekilde etkileyebilir. Bu durum ise fiziksel ve enerji alanımız konusundaki bedenimiz üstünde değişimler yapabilir.

Biz bilinçli zihnimizle istediğimiz kadar olumlu düşünelim, geçmişten arınmadığımız, affedemediğimiz, geçmişimizi temizleyemediğimiz sürece, hayatımızda ciddi sorunlar yaşayabiliriz. Eğer ben sabahtan akşama kadar durmadan olumsuz düşünen bir kişi isem, kendi olumsuz düşüncelerimi, kendi hücre yapımı, DNA’mı bir şekilde etkileyebilirim. Sürekli olumsuz düşünmek, bir nevi baz istasyonu üstünde yaşamak gibi. Burada dikkat etmemiz gereken, benim bilinçaltım benim hayatımdaki birçok olguyu etkiliyor. Bilinçaltıma kaydettiklerimi, çekirdek inançlarımı, korkularımı, endişelerimi

tespit edip şifalandırmam gerekiyor.

Fakat bilinçaltına kızmam hiçbir şeyi değiştirmez. Çünkü o sadece kayıt yapan bir mekanizma. Gözler, kulaklar, burun, ten her ne ile iletişim içinde oluyorsa, gelen verileri kaydediyor.

Eğer stresli bir iş ortamındaysak bundan etkileniyoruz. Televizyonu açtığınızda kötü haberlere üzülüyorsanız, bilinçaltınız bunları kaydediyor. Kayıt yaptığı bu olayları bizim yaşadığımızı düşünüyor. Yani, bir trafik kazası haberi gördü mü, onu kendi yaşamış kadar etkileniyor. Çünkü bunun dışarıda mı olduğu yoksa kendi iç dünyasında mı olduğu ayrımını bilmiyor.

Hayatımda ilk yaptığım değişim, olumsuz haberlerden elimden geldiğince uzak durmaya çalışmak oldu.

Olumsuz olaylardan uzaklaştıkça dikkat ettim ki kendi orijinal halime geliyorum. Beni üzen, beni kıran, benden enerji çalan birçok olayı affedip bağışlayarak enerji alanımın dışına çıkarttım. Böylelikle Allah’ın bana verdiği yaşam enerjimi kendi öz merkezimde odaklamaya başladım.

Bilinçaltı bilinçli zihnimize göre çok daha güçlü bir şekilde enerji üretmektedir. Bunu güzel bir örnekle paylaşmak istiyorum: Diyelim ki siz bir konser alanında sahnede olun ve elinizde bir mikrofon olsun, etrafınızda da çok büyük hoparlörler bulunsun. Siz fısıldayarak bile konuşsanız elinizdeki mikrofon sizin sesinizi binlerce kat güçlendirerek bütün konser alanında oldukça yüksek ses verecektir. İşte bu noktada bilinçaltının elindeki enerji de bir nevi mikrofon gibidir. En ufacık olumsuz bir düşünceyi bile binlerce kez güçlendirip yayın yapabilir. Olumsuz olayları sizin alanınıza çekebilir. Lakin bilinçli bir zihin, doğru çalışmalar ile, kendi bilinçaltını arındırabilir ve yeniden programlayabilir.

Doğru programlayarak, yıllardır sizi sabote eden bilinçaltınızın, tam tersi muhteşem bir şekilde sizi desteklemesini sağlayabilirsiniz. Derinlerdeki kayıtları yeniden güncelleme ile ilgili çalışmaları elimizden geldiğince paylaşacağım.

Kendi içindeki programı çalıştırmak ne demek? Çocukluktan ergenliğe gelirken, birçok olay duyarız, yaşarız, şahit oluruz. Bazıları bizi etkilemezken bazıları ise derinden yaralar ve etkiler. İçsel birikmiş birçok olayla beraber aile yapımız, kültürümüz, içinde bulunduğumuz mahalleden tutun da okul arkadaşlarımız ve etrafımızdaki birçok kişi ile etkileşim içerisinde yaşarız. Bu süreçte bilinçaltımız, eğer olumsuzlukların fazla olduğu bir ortamda büyümüşsek, bilinçaltında şöyle bir kayıt olabilir: “Sen değerli değilsin, sen mutlu olmayı hak etmiyorsun, senin annenle baban da zaten mutsuzdu. Senin ataların da zaten mutsuzdu. Başarman mümkün değil. Yeterli paran yok. Yeterli imkânın yok. Yeterli bilgiye sahip değilsin. Senin fiziken kimse beğenmiyor” ve daha bunun gibi birçok olumsuz düşünce, doğduğunuzdan beri, kafanızın içindeki kirliliğinden dolayı, istediğim kadar hayatla mücadele vereyim, sanki hep yerimde sayıyorum. Bu durum sizi yoruyor. Yoruldukça da sinirleniyorsunuz. Sinirlendikçe de hastalanmaya başlıyorsunuz. Özet olarak, bilinçaltımıza zaman içerisinde gereksiz birçok olumsuz bilgi yerleşti. Bu olumsuzluklar, sanki içimizde radyo yayını gibi etrafa yayılıyor ve korktuklarımız başımıza gelmeye başlıyor. Ne kadar çok mücadele verirsek verelim, ya yerimizde sayıyoruz ya da hayatta az bir mesafe ilerleyebiliyoruz.

Bilinçaltını arındırmanın ilk adımı için bir ödev: Çocukluğunuzdan beri size söylenen tüm olumsuz sözleri (hatırlayabildiğiniz) boş temiz bir kâğıda listeleyerek yazınız. Annenizin size söylediği olumsuz sözler, babanızın size söylediği olumsuz sözler, etrafınızda duyduğunuz olumsuz sözler, insanların size söylediği olumsuz sözler. Yaşadığınız olumsuz olaylar.

Bu olumsuz sözleri listeleyin ve bir bakın bakalım ne kadar kafanızın içine ekilen olumsuz olay varmış. Birçok kişinin yaşadığı bir örnek. Çocukluğumdan beri annem sürekli ıslak kafayla sokağa çıkma üşütür hasta olursun derdi; bu programı yıllarca yaşadım. Kafam ne zaman ıslak dışarı çıksam, yaz günü bile olsa üşütüp hasta olurdum. Kıbrıs’ta yaz ayları 40 derecenin üstüne çıkar. Bir düşünsenize benim bilinçaltıma ekilen ıslak kafayla dışarı çıkma üşütüp hasta olursun sözü 40 derece üstündeki hava sıcaklıklarında bile işe yaradı ve ben o sıcaklıkta üşütüp eskiden hasta oluyordum.

Evet acaba bize atalarımızdan gelen kalıplar, korkular neler? Bunları çözmemiz gerekiyor.

6 yaşına kadar beynimizde pek dünya derdi yoktur. O yaşa kadar çocuk etrafında gördüğü kişilerin hareketlerini gözlemler. Gördüklerini kaydeder ve hayatını etkileyecek programlara dönüşür. Çocuk büyümeye başladıkça anne ve babasının davranışlarını yapmaya başlar. Ergenliğe kadar bu böyle devam eder.

Biz bilinçli, farkındalıklı zihnimizle yaşarken bilinçaltımızın yürüttüğü programları görmeyiz; içimizde bize kendini göstermeden hareket eden bir sistem var. Bu sisteme baktığınızda işleyişini içerisinde kalp atışı, sindirim sistemi, organların çalışması, nefes alıp verme, bunların hepsi bir şekilde bilinçaltı tarafından organize edilerek çalıştırılmaktadır.

Hayatı deneyimlediğim, okuldaki bilgilerle doldurduğum, bilgi biriktirdiğim bilinçli zihnim, varlığımın çok azını kontrol ederken, bilinçaltım bütün bedenimin yaşamsal döngüsünü kontrol etmektedir.

Böylesine sistemi kontrol eden bir mekanizmayı yeniden programlayabilmek için, doğru nefes ve telkin tekniklerini kullanmanız gerekiyor.

Daha önce yazdığımız diğer dört kitapta geçmişi affetme, helalleşme, nasıl yeni başlangıç yapabiliriz ile ilgili bilgileri elimizden geldiğince paylaşmaya çalıştık.

Oradaki teknikleri ve bilgileri kullandığınızda, kendi bilinçaltınıza doğru bir programlama başlatmış olacaksınız. Her insanın içerisinde doğal bir şifacılık enerjisi vardır. Bazı kişilerde bu çok bazı kişilerde azdır. Çok az kişi de bunun farkındadır. Kendi içimizdeki şifa enerjisini aktive etmeye çalışırken aynı zamanda da bilinçaltındaki beni hasta eden programları şifalandırmayı başarırsam sağlığımız daha iyiye ilerlemeye başlayacak.

Yapmış olduğum görüşmelerde ve incelemelerde şunu fark ettim: Diyelim ki bir doktora veya enerji ile ilgili bir şifacıya gittiğinizde (ikisi aynı şey değildir), eğer o kişinin görüntüsü, izlenimi sizde ciddi anlamda bir güven uyandırdıysa, zaten plasebo etkisiyle iyileşmeye başladınız demektir. Bu noktada en önemli şey sizin kendi içinizdeki inanç mekanizmanızın gücünün farkına varmanız.

Yaptığım görüşmelerde aldığım bilgilerde şunu fark ettim: Hangi tekniği kullanırsak kullanalım en güçlü bilinçaltı arındırma ve şifalandırma tekniğinin helalleşme, tövbe etme ve doğru nefes alma ile doğrudan bağlantılı olduğunu gözlemledim.

Allah’ın bize verdiği bir bedensel enerji var; bu bedensel enerjinin yüzde 90’ından fazlasını geçmişteki olumsuz olaylara, hatıralara, öfkelere, yarım bırakmış olduğumuz işlere ve daha birçok yere gönderdiğimiz için bize yüzde 5 yüzde 10 enerji belki ya kalıyor ya kalmıyor. Boş yere gönderdiğimiz yaşam enerjimizin geriye kalanı ile de kendi hayatımızı yönlendirmeye çalışıyoruz.

Demek ki kendi sağlığımızı iyiye yönlendirebilmek için Allah’ın bize verdiği bu yaşam enerjisini boşa giden yerlerden geri almak. Geri almanın en etkili yolu ise sahip olduğunuz tek şey, yani şu anın içine çekmek. An’da olmak. Yaşam enerjinizi doğru nefes teknikleri ile birleştirip bilinçaltınızı telkinleriniz ile yeniden programlayabileceksiniz. Doğduğunuz günden bugüne kadarki yaşamınızda size ekilen sağlık ile ilgili olumsuz çekirdek inançları şifalandırmanız, sizin için önemli bir adım olacaktır.

Allah’a olan inancımı, teslimiyetimi güçlendirmeyi başarabilirsem, bedenimle ve herkesle içten barışık olabilirsem bu benim sağlığıma doğrudan iyi yönde etki edecek. Lakin kendi içinde öfkeyle, kırgınlıklarla, yargılarla, korkularla,

endişelerle, beklentilerle yaşamaya devam edersen, bu da sağlığı ters yönde etkileyecek.

Yaptığım yolculuklarda öyle insanlar gördüm, hayatında sırf kendini veya etrafındaki insanları cezalandırmak için hasta olmuşlar. Bu konuyla ilgili kitabın ilerleyen bölümlerinde size detaylı bilgiler ve örneklerle elimden geldiğince paylaşımlar yapacağım.

Hayatımızın içerisinde etrafımızdaki olumsuz düşünceler ve kayıtlar birçok noktada nosebo etkisiyle bizi olumsuz yönde etkiler. Bizler genelde kurban modunda olmayı sevdiğimiz için kendi enerjimizi aşağıya doğru farkına varmadan çekeriz.

O kadar çok şeye kafayı takarız ki, kendimizi dibe çekeriz. Dipteyken de içinde bulunduğumuz kötü durumu da mütevazılıkla kamufle ederiz. Kendimizi küçültüp, acı içinde yaşamayı büyük bir erdem olarak görürüz.

Halbuki Allah “Yeryüzünde halifemi yarattım” dediği zaman acaba ne demek istedi? Bir daha düşünmek gerekiyor tabii ki.

Her şeyi Allah’tan istiyoruz. Fakat Allah yeryüzüne zayıf, çaresiz, âciz bir insan yaratıp neden ona halifem desin? Bunu tekrar düşünün! Sizi aşağıya doğru çeken tüm olumsuz kalıplarınızı sevgiyle bırakın. Bizi cezalandırmak için hazırda bekleyen bir Allah yok; bizi affetmek için, hatalarımızı görüp derslerimizi almamız için, bize yardım etmek için fırsat kollayan sonsuz merhamet sahibi bir Allah var. Allah bize öyle bir sistem verdi ki, biz o sistemi bir şekilde yanlış anlayarak yanlış yerde mi kullanıyoruz?

Allah hiç kimseye dermansız bir hastalık vermez. Dermansız olduğuna sadece biz inanırız veya inanmak isteyerek, etrafımızdaki kişilerden acaba ilgi mi almaya çalışırız? Her hastalık bedenimizi ziyaret eden bir misafirdir ve günü geldiğinde misafir evine geri dönecek. Sadece neden geldiğini ve bize ne anlattığını bulmamız gerekiyor. Ziyarete gelen hastalığın mesajı acaba ne?

Kitabın ilerleyen bölümlerinde bugüne kadar yapmış olduğum binlerce bireysel görüşme ve seminerlerde, duyduklarım, gördüklerim ve aldığım notlar sonucunda harmanladığım kişisel gözlemlerim yer almaktadır.

Hangi hastalık, hangi düşünce şekli ile oluşur veya başka bir açıdan bakacak olursak, şu anki kafa yapımız bizi ileride nasıl hastalığa iletebilir? Bu ipuçlarını bir şekilde kitapta bulacaksınız.

Genetik Hafıza

Genetik hafızadan yani DNA’larımızdan veya kan hafızasıyla gelen acaba ne kadar bilgi var?

Şu an yeryüzündeki insanlığın neredeyse tamamı kan hafızası ile atalarından gelen hastalık ve bilgilerin pek farkında değiller.

Yapmaya çalıştığımız, birikmiş bu kadar atalardan gelen enerji ve aynı zamanda bu dönemde de üstüne eklenen yargılamaların, suçlamaların, kırgınlıkların, öfkelerin ve bedduaların olumsuz enerjileri ile daha da karışık duruma gelen bu kozmik bağlar, şifalandırılmadığı sürece, kendini bir şekilde nötrlemek isteyecektir. Yani her olay az ya da çok bir enerji üretir. Bu enerjilerin bir kısmı atalarımızdan gelir, bir kısmı da bizim yaşadığımız hayat boyunca oluşur ve bedenimizdeki organlarımızda birikir.

Bedenimizin en küçük atom yapısına bakacak olursanız, ışıktan (nur) yapıldığını göreceksiniz. Bu bilimsel olarak kanıtlanmış bir şey. Işık bir enerjidir. Yani bedenlerimiz ve etrafımızda gözlerimizle algılayabildiğimiz her şey ışığın yoğunlaşmış halidir. Bu yapı kendi üzerinde, özellikle de bedenimiz olumsuz enerji barındırmak istemez. Olumsuz enerji bedene birikmeye başladığında, uzun vadede hastalıklarla kendini göstermeye başlıyor. Bu hastalıklar aslında beden içerisine sıkışan olumsuz enerjinin bir şekilde kendini beden dışına çıkarma şeklidir. Bu enerjiyi nötrlemenin en kolay yolu kişinin hastalanması olabilir. Bu karmik enerji bağının dışında bir de kendi hayatımızda susmayan zihnimizin sayesinde etrafımızda görmüş olduğunuz birçok olayı ister istemez eleştiriyor ve yargılıyoruz. Bu da üstümüzde ister istemez birçok olumsuz olayın birikmesine ve daha da sert bir şekilde karmaların kendini nötrlemesine sebep vermektedir. Birçok hastalığın atalarımızdan gelen veya genlerimizin içerisinde kayıtlı olduğu konuşulmaktadır. Bunlar doğrudur, genlerimizle aktarılan birçok hastalık kodu genetik yapı içerisinde bulunmaktadır.

Burada gözden kaçan ve dikkatimizi pek de yoğunlaştırmadığımız nokta ise genlerin yönetici değil sadece bilgi aktaran mimari projeler olduğuna inanmaktır. Bir mimar inşaatın projesini çizer fakat projeyi müteahhit yapar. Peki müteahhit kim? Müteahhit zihin.

Allah insana öyle bir sistem bahşetti ki, bu zihin kendi DNA kodu üzerindeki dizilimi yeniden programlayabilecek yapıya sahip. Bu ne demek oluyor? Eğer biz bilinçaltımızı ve farkındalıklı zihnimizi doğru programlayabilirsek kan hafızası içerisinde bize aktarılan kodları da yeniden güncelleme şansımız olabileceğine inanıyorum.

Yıllardır dünyanın dört bir tarafında yaptığım yolculuklarda iyileşmesi mümkün olmayan insanların yaptıkları çalışmaları izlemek ve görmek nasip oldu. Allah’a koşulsuz ve şüphesiz biat etmeyi, yani teslim olmayı başarabilen bir kişi, bilinçaltını da arındırmaya başlamış demektir.

Bilinçaltımızın korkularla, endişelerle, stresle kullanmış olduğu enerjiyi şifalandırdığınızda da yüksek bir enerji boşa çıkmaya başlıyor. İşte Allah’ın bahşettiği bu enerjiyle dualarınızı ve ibadetlerinizi gönülden aşkla yapmaya başladığınızda kendi bedeninizdeki DNA’larınız, hücreleriniz, organlarınız ve kanınız şifalanmaya başlıyor. Bilimsel olarak dua’nın tıbbi tedavi sürecine olumlu etkisi olduğu her zaman anlatılmaktadır.

İşte Allah’ın mucizesi burada başlıyor, bizler kendi bedenimizin Allah tarafından bahşedilmiş iyileştirme performansını tekrar düzenleyebilir ve tekrar yapılandırabilirsek, hayatımızda birçok şeyi iyiye doğru değiştirmeye başlayabiliriz. Şu ana kadarki yazılarımızda ve paylaşmaya çalıştığımız bilgilerde atalardan gelen karmik planları, DNA yapımızı, kan hafızasını ve hayattayken enerji alanımıza çektiğimiz

hastalık deneyimini anlatmaya çalıştık.

Bizi yöneten bir bilinçaltının ne olduğunu ve daha üst katmanda farkındalığı olan bir bilincimizin olduğundan bahsettik.

Bu yazıyı faydalı bulduysanız lütfen altına yorumlarınızı diğer okuyanları motive edebilecek şekilde paylaşmanızı niyet ediyorum.

Yazıyı paylaşmak için lütfen sadece bu linki kullanınız :

Kozmik Bağlar

Allah’ın yarattığı bu muhteşem sistem içerisinde her canlı kendi enerji ağına bağlıdır. Yani insanlar birbirine enerjisel olarak kozmik bağlarla bağlıdır. Hayvanlar da kendi grupları içinde, enerjisel kozmik bağlarla birbirlerine bağlıdır.

Bedeninizi bir bilgisayar gibi düşünün. Bilgisayardaki işletim sisteminiz eğer kendi içinde sorun vermeye başladıysa, yazılımı güncelleme vaktiniz gelmiştir.

Eğer benim kendi bedenimde düşüncelerimden kaynaklı ya da genetik kod içinde bana geldiğine inandığım bir arızalı durumum varsa ve ben kendi varlığımın, bütün ile bağlantıda olduğuna inanıyorsam ve hissediyorsam o zaman kendimi güncelleyebileceğim bir kaynak olması lazım; bu da yürekten aşkla, sevgiyle Allah’a yapılan duadır. Bir bilgisayarın kendini güncelleyebilmesi için internete bağlı olması gerek. İnsanın da kendi varlığımızdaki titreşimini yükseltip güncelleyebilmek için doğrudan Allah’a bağlı olması gerektiğine inanıyorum.

Allah’a nasıl bağlı olabilir ve güçlü bir dua yapabilirim? Güçlü bir dua yapabilmek için beden enerjimin tamamı-

nı kullanmam gerekiyor. Diğer kitaplarımızda beden enerjimizi nasıl toparlayacağımızı, yükselteceğimizi elimizden geldiğince paylaştık.

Oradaki çalışmaları yaptıktan sonra gereksiz yerlere yönlendirdiğiniz enerjinizi şu an’a odaklamaya başladığınızda hayatınızda birçok şeyin iyiye doğru değişmeye başladığını fark edeceksiniz. Tabii beklentisiz hareket ederseniz. Beklentili her hareket sonucunda beklemenize sebep olur. Adı üstünde: “Bekle”nti.

An’da olmayı başardığınızda, o anki enerjinizle gönülden yapacağınız dua ve niyetlerinizle şebekeye bağlı cep telefonu gibi olursunuz. Tam çeker ve sinyal çizgileri tam dolu gösterir. Allah’a yöneldiğinizde evrensel ilahi sistem içerisinde yer alan enerji akıllıdır ve sizin orijinal ayarlarınızı gayet iyi bilir. Yani, eğer An’da olmayı başarabilirsem ve an içerisindeki o saf ve güçlü enerji ile doğru dua ve niyetlerde bulunabilirsem bedenimin kendi içindeki ayarları yeniden güncelleyebileceğine inanıyorum. An’da kalmayı yaşam tarzı haline getirmeye niyet edin.

Şifa Çalışması

Kitaptaki tüm hastalıklar ve o listede olmayan hastalıklar için uygulayabilirsiniz. Şimdi “Şifa Çalışması” yapalım:

“Allah’ım enerjimi benden uzaklaştıran tüm durumları affediyorum, herkese hakkımı helal ediyorum. Asla affedemem dediğim kişileri bile şu andan itibaren senin rızan için affedip bağışlıyorum. Geçmişe giden tüm olumsuz enerji bağlarımı kesiyorum. Bedenimdeki yaşam enerjisinin senin mucizenle şifalanmasına niyet ediyorum.” Bu niyetle birlikte avuç içlerinizi birbirine sürterek ısıtın. Bedeninizde şifalanmasını istediğiniz yere avuçlarınızı koyun ve şifa Allah’tandır diyerek, bedeninizdeki hastalığın iyileştiğini zihninizin içinde imgeleyin ve her şeyin yoluna girmeye başladığına inanın.

Bu şifa çalışmasını gün içinde dilediğiniz kadar yapabilirsiniz. 2-3 dakika boyunca yapmanız yeterlidir. Avuçlarınızla bedeninizde şifalanmasını istediğiniz bölgeye dokunurken, şifa Allah’tandır dediğiniz andan sonra avuç içlerinizde karıncalanma veya ısınma meydana gelebilir. Şifa enerjisi akmaya başladı demektir. Bu çalışmayı yaparken burundan yavaşça derin nefes alıp ağzınızdan yavaşça nefesi verin. Nefes verirken içinizden bir şeylerin çıkıp gittiğini hissedin.

Yıllardır modern hayatın bize verdiği kolaylıklar, hazır gıdalar, teknoloji, doğadan uzaklaşmak bir şekilde bizim fiziksel olarak kaynakla, yani bizi yaratanla olan bağımızı bir şekilde zayıflatıyor. Bu sebeple mümkün mertebe bitkisel beslenirken, doğa ile de iç içe olmakta fayda var.

Misafir

Her türlü hastalık hayatımıza bir şey öğretmek için geliyor. Almamız gereken dersi almayı başardığımızda, bedenimize misafir olarak gelen hastalık gitmeye başlıyor. Yani hayattaki zorluklar, bize öğretmeye çalışıyor.

Sürekli olumsuz düşünmek, sürekli endişe etmek kafamızın içinde vesvesenin sürekli durmadan bizi meşgul etmesi, büyük bir enerji kaybına sebep olur. Beynimiz, bedenimizdeki kaslardan daha fazla enerji tüketir. Sabahtan akşama durmadan düşünen insan hele de olumsuzluklar, üzüntüler ve geçmişe bağlı ise neredeyse enerjisinin çoğunu kaybeder. Geriye kalan enerjiyle de hayatta kalmaya çalışır.

Enerjimizi olumsuz yerlere kullandığımızda, bedenimizin enerjisi düşer ve bağışıklık sistemimiz yavaşlamaya başlar. Eğer siz kafaya takan, alıngan, içine atan, öfkeli, sinirli, her şeye anında tepki veren, geçmişte yaşayan, gelecek için endişeli olan, sürekli stres içinde, doğru dürüst uyumayan, sağlıklı beslenmeyen bir yaşam tarzına sahipseniz, kendi kendinizi yok ediyorsunuz demektir. Bu da bir nevi intihardır.

Arınıp Gitmek

Kendi hayatıma dönüp baktığımda birçok noktada, içimdeki korkuları, endişeleri, beklentileri, bağımlılıkları, takıntıları ve bunları gizlemek için kullandığım maskemi fark etmeye başladığımda o güne kadarki bütün yaşantımın Hak yolunda olmadığını anladım.

Ömrümün büyük bir çoğunu, maske altında kendimi gizleyerek, güçlü göstermeye çalışarak, başarılı göstermeye çalışarak, mükemmeliyetçilikle bu durumu sağlamlaştırarak geçirdim.

Yaptığım her çalışma hep sonuç odaklıydı. Sonuca ulaşmak için tüm gücümle çalışır ve aradaki süreyi, yani başlangıç ve bitiş arasındaki geçen zamanı yaşamadan pas geçerdim. Bunu fark ettiğimde ve dönüp geçmişe baktığımda, pas geçtiğim neredeyse hayatımın tamamıydı. Bu durumun farkına vararak, kabullenmek, hazmetmek ve yüzleşmek hiç kolay bir şey değil. Çünkü başarıların altında ben yaptım, başarısızlıkların altında da hep suçlayacak birileri ya da be-

nim kaderim böyle diyerek kurbana yatmak vardı.

Kendi içinizde bu durumu fark edebilmeniz için bir başkasının size, sizin yaptığınızın katbekat fazlasını yapması gerekiyor ki, siz kendinizdekini görebilesiniz. Bunun adına aynalık denir. Kendi içinizdeki bir durumun yansımasını başkası aracılığı ile görmek. Bu noktada sadece dikkat edilmesi gereken bir şey var. Aynalık konusunu dengede tutmak gerekiyor. Bazen aynalık öyle bir takıntı haline gelir ki, örneğin otobüste giderken kafasını kaşıyan birini gördüğümüzde, benim bundan öğrenmem gerek diye sorarız veya etrafımızdaki herkesin her hareketinden bir şey çıkarmaya çalışırız. Bu da takıntıya döner ve belli bir süre sonra bizim kafamız iyice karışır.

İşte bu noktada aynalık ile ilgili ince bir ayrıntıyı paylaşmak istiyorum. Bir olayı gözlemlerken, herhangi bir duyguyu hissediyorsanız, tepki veriyorsanız, o zaman aynalık başlar.

Kısacası şöyle: “O an içinde bulunulan durumda, duygu kimdeyse sınav ondadır.” Denge, yaptığınız farkındalık yolculuğunda oldukça önemli. Bir de aceleci olmayın! Hemen arınıp, içinde bulunduğunuz durumdan kurtulmaya çalışmayın. Kurtulmaya çalışmak, başınıza, ileride eksik bıraktığınız derslerle ilgili yeni sınavlar getirebilir.

Açık Kapı

Kendi özünüze olan yolculukta öyle durumlarla karşılaşıyorsunuz ki, güzel bir şey yapıp (ibadet, nefes çalışması, doğada yürüyüş gibi) enerjinizi biraz toparladığınızda, etrafınızdaki enerji vampirleri size gelip öyle bir çarpıyorlar ki!!!

Eğer sizin içinizde açığınız varsa, o zaman sizi aşağı çekip bütün enerjinizi çekip alıp gidiyorlar.

O açık nedir?

İnsanoğlunun üstünde yük olarak taşıdığı korku, endişe, beklenti, alınganlık, kırılganlık, olumsuz düşünce, başkalarının ne dediğine takılı kalma, kendini sınırlandırma, daha bunun gibi o kadar çok durum var ki, bu yüklerle birlikte Allah’a ulaşmaya çalışıyoruz.

İstediğiniz kadar ibadet yapın, iyilik yapın, bu bedeninizin iki ayağından biri olsun. Diğer ayağı da sizin arınmanızdır. İki ayağın eşit olarak aynı güçte olduğunda dengeli yürürsün. Eğer bir tanesi güçlü diğeri zayıfsa bütün hayatınız topallayarak gider.

Fakat kendi içinizde arındırma adına birçok durum var. Yani sürekli dua ediyorsunuz fakat hiçbir şey yapmıyorsunuz. Diğer taraftan da farkındalık yolundaki birçok kişinin gözden kaçırdığı bir durumu paylaşmak istiyorum. Hepsi ciddi anlamda bilinçaltı temizliği yapmaya çalışıyor. Korkulardan arınmayı, endişe ve beklentileri bırakıp, yaptıkları meditasyonlarla anda kalmayı deniyorlar. Spiritüallik adı altında ilerlerken bir noktada çoğu sıkışıp kalıyor. Bu yaptıkları spiritüal farklı birçok teknikteki şifa çalışmalarıyla birlikte, Allah’a yönelik ibadetlerini yapmadıklarından, onların da hayatı belli bir süre sonra yine topallamaya başlıyor. İnsanın yürümesi için gerekli olan iki bacaktan birinin arınmak diğerinin ibadet olduğunu fark ettiğimde, özüme yönelik yolculuğumda Kuran ve sahih hadisler rehberim ol-

maya başladı.

Manevi olarak kalbinizdeki ilahi aşkı açmadığınız sürece, yaptığınız kişisel gelişim çalışmaları, sizi ruhsal olarak belli bir yere kadar besliyor ve daha sonrasını başaramamaya başlıyorsunuz. Yani bir şeyler hayatınızda takılıyor ve tekrar sil baştan geri dönüyorsunuz. Hayat bir nevi tekrar içerisinde sizi girdaba sürüklüyor.

Bunu kendi hayatımda defalarca fark ettim. Burada anlatmak istediğim; her iki bacağınızı da güçlendirmemiz gerekiyor. Ancak bu şekilde tekâmül sürecinizde dengeli olarak özünüze ulaşabilirsiniz.

“Kendini bilen haddini bilir. Haddini bilen, Rabb’ini bilir.” Bu sözün hayat felsefeniz olmasına niyet edin.

Kuran’ın açık ve net belirttiği gibi, her şeyin dengesi çok önemli; ne maneviyatta uçup dünyayı unutmanız gerekiyor ne de dünyaya dalıp maneviyatı unutmanız gerekiyor. Her ikisi de oldukça dengede olmalı.

Allah’a olan yolculuğumda kendimce içsel olarak bazı denge çizgileri aldım. Bunlardan birincisi iç huzur. Diğeri ise denge, hoşgörü ve yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmek oldu.

Yapmış olduğum ibadetlerimi, nefes çalışmalarımı bu temel üzerine yerleştirmeye çalıştım. Her canlı bu dünyaya tekâmül yapmaya ve Allah’a kul olmaya gelir. Daha önceleri bu temeli kullanmadığım için hangi kişisel gelişim tekniğini kullanırsam kullanayım, hepsi bir yere kadar beni getirdi ve daha sonra yine sil baştan geriye döndüm.

Yapmış olduğunuz kişisel gelişim teknikleriniz maneviyatınızı desteklemediğiniz sürece içi boş kalıyor.

“Allah’ım bu bedende, o kadar çok kusurlarım, hatalarım, takıntılarım, bağımlılıklarım, endişelerim, beklentilerim, koşullu sevgilerim var ki senden yardım dilerim, bunları sağlıkla ve kolaylıkla arındırabilecek imkân ve zaman ver. Senin yanına arınmış, tertemiz gelebileyim. Senin hakikatini idrak edip hazmederek ve hayatımıza uygulayarak sana ulaşabilmeyi nasip eyle. Bizleri ziyanda olanlardan eyleme. Fark edebildiğim kadar kusurlarımın farkındayım ve bunları düzeltebilmek için imkân vermeni niyet ederim. Allah’ım vekilim sensin, sana sığındım, sana emanetim. Bu dünyada bize vermiş olduğun imkânın, vermiş olduğun mühletin ne kadar değerli olduğunun ancak idrakim kadarıyla farkındayım, bu idrakimi artırıp senin arınmış mümin kullarından olabilmeye niyet ediyorum. Bütün günahlarımdan tekrar tövbe ve af dilerim. Batıldan Hakk’a olan istikamete yöneldim. Ne olur beni affet ve bağışla. Bu dünyadan arınarak sana ulaşmayı nasip eyle. Âmin.”

Bu noktaya kadar elimden geldiğince gözlemlediğim bilgilerimi paylaşmaya çalıştım. İlk bölümdeki amaç, boşa giden yaşam enerjimizi toparlamak, hastalıkların mesaj veren bir misafir olduğunu hatırlamak ve Allah’a kul olabilmenin önemini paylaşmaya çalıştım.

Bundan sonraki bölümde ise, niyetim, yapmış olduğum yolculuklarda, seminerlerde ve bireysel görüşmelerde genelde notlar tutarım. Bir kısmı yazılı, bir kısmı dijitaldir, bir kısmını ise hafızama kaydederim. Kişileri unutsam da, yaşadıkları olayları, başlarına gelenleri ve varsa sağlık sorunlarının çoğunu hatırlıyorum. Yedi yıla yakın bir sürede binlerce bireysel görüşme yaptım. Bu görüşmelerde, kişileri hayata bakış açıları, aile içi ilişkileri, aşk hayatları, iş ortamları ve daha birçok konuda saatlerce dinledim. İlginç olan şu ki, benzer aile ya da kişilik yapılarındaki kişilerin hastalık deneyimleri de benzer hastalıklar. İlk başlarda bunu pek ciddiye almadım. Lakin giderek artan benzerlikler dikkatimi çekmeye başlayınca, kendimce bu bilgileri derlemeye ve notlar tutmaya başladım. Düşünceler ile sağlık arasındaki bağları anlatan birçok kitap var. Lakin bizim toplumun içerisinde, sadece düşünceler değil, bizim bakış açımız, kültürümüz ve yaşam şeklimizle de biz kendi kendimizi ya da etrafımızı gayet rahat hasta edebiliyoruz. Bu sebeple hastalıkları sadece düşünsel anlamda değil, yaşamsal olarak da inceleyip paylaşmaya çalıştım. Bu konuda anlatacaklarım tamamıyla kendi gözlemlerim olup, kendime ait teorilerdir. Teşhis, tedavi yerine asla geçmez! Teşhis ve tedavi konusunda uzman doktorların işidir. Doktor olmadığımı ve tedavi edici bilgim ve sihirli güçlerim olmadığını da sizlerle paylaşmak isterim. Bu kitaptaki hastalıklar adı altında kısıtlı sayıda hastalık ismi yer almaktadır. Çünkü onları gördüm. Bu listede hastalığı

nız yoksa, tüm kitabı baştan aşağıya bir okuyun, yine kendi hayat bakışınız içerisinde bulacaksınız. Niyet ediyorum bu kitap tedavi için canla başla uğraşan doktorlarımızın, tedavi süreçlerindeki hastalarına hayata bakış açılarını yeniden gözden geçirmeleri için bir kaynak olsun.

Bu kitabın hazırlanmasında emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler.

Allah hepinizden razı olsun.

Hastalıklar ve Düşüncelerimize Dayalı Olası Sebepleri

Bu bölümden itibaren hastalıkları isimleriyle yazıp, altlarına ise yaptığım gözlemlerdeki görüşlerimi paylaşmaya çalışacağım. Bu anlattıklarım teşhis ve tedavi yerine geçmez. Teşhis ve tedavi doktorun işidir. Tekrar hatırlatmak isterim ki yapmaya çalıştığım, benzer hastalıklarda farklı kişiler yine benzer düşünce ve yaşam şekillerini fark edince bu kitap oluşmaya başladı.

Alfabetik olarak sıralamaya çalıştığım bu bilgilerde eğer şu an içinde bulunduğunuz sağlık durumu ile ilgili bilgi yoksa, lütfen kitabın sonunda yer alan “Şimdilik Son Söz” yazımıza bir göz atın.

Not: Mucize Şifa kitabında yazan birçok hastalık bilgisinden sadece kanser burada yer almaktadır. Diğerleri için lütfen kitabı temin etmenizi rica ediyoruz. Kitaplarımızı nefes21.com web sitemizdeki Kitap/CD bölümünden bilgi alabilirsiniz.

Kanser

Çağımızın büyük hastalıklarından biri olarak bilinen kanserle ilgili dünyanın dört bir tarafında yazılmış kitaplar var.

Herkesin kendi yaşamöyküsüyle veya yaşadıklarıyla kanseri nasıl atlattığını, hayatını nasıl toparladığını anlatan birçok başarı öyküsü.

Bu konuda yazılmış diğer kaynaklara da bakmanızda fayda var. Şimdi, düşünsel olarak kanserin hayatımıza önce nasıl geldiğini fark etmemiz gerekiyor? Yani hangi kapıdan içeri girdi? Ne oldu da bu kanser denen deneyim, hayatımıza geldi?

Yaptığımız birçok bireysel görüşmelerde kansere yakalanan insanların hasta olmadan önce ve hasta olduktan sonra değişen ruh halleri var. Bu değişen ruh hallerini incelediğimizde şunu gördük: Hastalık o kişiye gelmeden önceki yaşam şekli nasıldı? Yani hayata bakışı nasıldı? Hastalık kişiye geldikten sonraki hayatı ve yaşam şekli nasıl oldu?

Birçok kişinin bu konuda detaylı bir şekilde hayat hikâyesini dinledim. Oldukça üzücü olsa da, insanın yüreğini burksa da, dinlerken canınız yansa da bir şekilde dinlemeye devam ediyorsunuz.

Genelde bu rahatsızlığa denk gelen insanların çocukluktan başlayan mutsuz bir hayatları var. Yani ya anneyle ya babayla istedikleri gibi iletişim kuramamışlar, çocukluk dönemlerinde evlerinde istedikleri huzur ortamını yakalayamamışlar.

Daha sonraki dönemlerde genelde bu kişiler anne ve babadan yeterli sevgi ve desteği alamadıkları için, baba evde anneyi ezdiği için ya da anneyi yıprattığı için, evin içinde olumsuz bir baskı oluşmuş. Hikâye devam ettikçe yaşanılan hüzünler, uğranılmış haksızlıklar, aldatılmalar, terk edilmeler, sevdiğine varamama hikâyeleri, yarım kalmışlıklar ve daha birçok üzücü olay peşi sıra birbirine ekleniyor.

Bir çocuk anne ve babasından doğru dürüst sevgi alamadığında, kendi içerisinde değersizlik duygusu, sevilmeme duygusu, başarısızlık duygusu ve buna bağlı daha birçok duygu ve korku tetiklenmeye başlar. Çocuk büyüdükçe anne ve babasının evinde mutlu olmadığı için, anne ve babasının evinden kaçmak ve kurtulmak için evlenmeyi tercih eder. Fakat yaptığı evlilikler ne hikmetse âşık olduğu veya sevdiği değil, sırf hayatında o dönem içinde bulunduğu ailevi problemlerden kurtulmak için, yani kendini kurtarmak için yapılmış evlilikler!

Yani çocuk anne ve babasının evinde mutlu değil, yaş ilerledi, ilk fırsatta evlendi ve evden kaçtı. Veya anne ya da baba tarafından erken yaşta kendi hayatını kurtarsın diye ya bir akrabasıyla evlendirildi mal bölünmesin diye ya da bir başkasıyla, istemediği biriyle evlendirildi. İstemediği biriyle evlendirilen insan hayatı boyunca sürekli öfke, kırgınlık,kızgınlık, nefret içinde yaşar. Hayallerinin neredeyse hiçbirini gerçekleştiremez. Evin içinde bastırılmıştır, hayatın içinde bastırılmıştır, özgürlük alanı daralmış bir şekilde yaşamaya devam eder. Sürekli şikâyet eder. İçsel olarak kendi kendini yer bitirir.

İçinde o kadar yıllarca biriken bir öfke olur ki, büyük ihtimalle eşi onu istediği gibi sevmez, ona sevgi ve saygı istediği gibi göstermez. Bu tür arızalı evliliklerde yetmezmiş gibi istenmeyen hamilelikler ya da çok fazla çocuk sayısıyla kişi zaten kendisine vakit ayıramazken iyice yükün altında boğulmaya başlar.

Eğer bu ailenin kökeninde, aşiretler veya buna benzer ataerkil ağır şartlar da varsa, aileler de işin içine karışmaya başlar. Aileler olumsuz düşüncelerini, olumsuz müdahalelerini yuvaya yapmaya başlar. Yani şu ana kadar özetlersek, çocukken evinde mutlu değildi. İstediği kişiyle evlenemedi, ki bu daha gergin bir durum. Nedir o daha gergin durum? Bir başkasını severken sevdiği kişiye verilmeyip, yani sevdiği kişiye varamayıp, sevmediği biriyle sırf hayatı garantiye alınsın ve kurtulsun diye evlendirilen insanlar çoğunlukta.

Evet, devam edelim dinlediklerimize. Aileler de yuvanın içine karışmaya başladığında her kafadan bir ses çıkar. Ya evli çiftlerden biri gergin ve sinirli olur ve çatışmalı bir evlilik olur ya da daha tehlikelisi susar ve içine atar. O kadar çok içine atar ki, bir çöp gibi negatif enerji kendi bedeninde birikmeye başlar. Ve kendi bedeninde birikmeye başladığında, ardından ufak sağlık problemleri başlar.

Diğer bölümlerde de anlattığım gibi eğer içinize atıyorsanız başlangıç boğaza vurabilir. Haksızlığa uğradıysanız böbreklere, eğer hayatı hazmedemiyorsanız sindirim sistemine,çok endişeliyseniz mideye, öfkeliyseniz karaciğer tarafına, sevgi ile sıkıntılarınız varsa akciğer ve kalbe, eğer bir şeyi kafaya çok taktıysanız beyne ve vücudun birçok organında kistlere, tümörlere kadar yansıması olabilir.

Konumuza geri gelelim.

Yaşamın içindeki kişi, erkek ya da kadın fark etmez, ailesinden yeterli mutluluğu almayıp, evinde de yeterli mutluluk ve huzuru bulamayıp, hele de kalbinde başkası olduysa, evin içindeki en ufacık problemde karşısındaki kişiye öfke yansıtmaya başlayabilir.

Genelde kanser deneyimi yaşayan kişilerde ağızdan çıkan ortak sözler “Allah alsın bu canı da kurtulayım” veya ailesine der ki “Beni hasta edeceksiniz, sizin yüzünüzden hasta oluyorum, beni kanser edeceksiniz, Allah’ım ben bu hayattan bıktım, beni bir an önce yanına al, kurtar bu çileden.” Ve buna benzer ölme dilekleri ve olumsuz düşünce ve enerjiler kişinin bedeninde iyice birikmeye başlar. Her dua bir enerjidir. Ve her dua iyi veya kötü gün gelir döner ve size geri gelir.

Eğer iyi duygularla dua ediyorsanız ve iyi dileklerde bulunuyorsanız bu da size iyi olarak geri gelir. Eğer olumsuz dilek diler ve beddua ederseniz bu size uzun vadede geri yansır.

Kuran da beddua etmek ve ölmeyi dilemenin olumsuz tarafları yazıyor. Orada o kadar kıymetli bilgiler var ki. Biz Kuran’ı genelde sevap toplamak için, çocuğa sınıfı geçirmek veya üniversite kazandırmak için ya da hayatımızda bir dertten kurtulmak için okuyoruz.

Hayatımızdaki birçok yanlış gibi, Allah’ın bize verdiği kurtuluş ve Allah’a ulaşma kitabını da biz dünyasal nimetler için okuyoruz.

Demek ki, birçok insan hayatında maskesinin önünde gayet iyiyim, harikayım, süperim, yıkılmadım ayaktayım.

Fakat maskenin arkasındaki durumda ise kaleler çoktan düştü, mutsuzluklar, pişmanlıklar, gözyaşları.

Bu kişiler sabah gözünü açar ve başlar söylenmeye. Ben bu hayatı istemiyorum, ben bu evliliği istemiyorum, ben bu işi istemiyorum deyip akşama kadar sürekli söylenir. Bu tür insanları dikkatle incelediğinizde, bir de bakıyorsunuz ki işin içinde yaşam amacını bulamamak vardır. Yaşam amacını bulamayan insan, yaşam enerjisini diğer insanlardan veya olaylardan almaya çalışır. İki Tam Bir Tek kitabımızda bu konuyu paylaştık.

Her Şey Hakikati Görmekle Başlar kitabında yaşam amacını nasıl bulacağınızı anlattık. Bununla birlikte korkulardan, endişelerden nasıl arınacağımızı da aynı kitapta paylaştık.

Şimdi, eğri oturup doğru konuşalım.

Eğer şimdi kanser hastalığınız varsa ya da çevrenizde kanser hastanız varsa hayatını bir gözden geçirin. Kafayı herkese takmış, kendine takmış, aynaya baktığında kendine söylenen, alıngan, başkaları ne der korkusuyla çok fazla yaşayan, bir damla sevgi alabilmek için bütün hayatını fedakârlıklarla geçirmiş, kendinden hoşnutsuz. Belki çok fazla sigara, alkol, yanlış beslenme. Buna ilaveten sağlığımızı doğrudan etkileyen uyku düzeni, bedeni geç vakitlere kadar uykusuz bırakma, bedeni gereğinden fazla yormak, dinlendirmemek. Kafadaki yoğun düşüncelerin, stresin bedene olan yansıması.

Evet birçok kombinasyon birleşti ve bu deneyim hayatınıza misafir olarak geldi.

Kanser deneyimi diyorum çünkü birazdan sebebini açıklayacağım.

Kanser deneyimi hayatınıza gelmeden önceki hayata bakış açınız tamamıyla Allah’ın size verdiği her anı, her nefesi,her kalp atışını, her dakikayı ziyanda geçirmeyle ilgiliydi. Hem de büyük bir ziyanda.

Bir yere, bir amaca adanmamış, öfke içinde, kırgınlık içinde, pişmanlıklar içinde ölmeyi dilemiş, böyle duygular içerisinde olduğunuzu fark edeceksiniz.

Ne zaman ki kanser hayatınıza geldi, o zaman ilk kez hayatınızı sorgulamaya başladınız. “Neden ben, ben bunu hak edecek ne yaptım?”

Sevgili arkadaş, yıllardır ölmeyi diledin, yıllardır mutsuzsun bu hayatta, hayatını anlamlı kılacak hiçbir şey yapmadın, hep şikâyet ettin ve hep söylendin, cesur olup ağzını da açamadın. Kendini başkalarına feda ettin. Onlar da seni feda ettiler. Sevilmek, takdir görmek, sırf değerli olduğunu başkalarından duyabilmek için hayatının ne kadarını başkalarına hizmet ederek geçirdin?

Hayat seni içine yuttu ve dışarı doğru ne denediysen de çıkamadın. Şimdi neden ben diye soruyorsun? “Neden ben? Ben bunları hak edecek ne yaptım?” diye isyan içindeysen kendin için kullanman gereken dünya imkânlarını ve Allah’ın sana verdiği enerjiyi, kendin için kullanmadın. Hep başkaları için kullandın.

Bir yerden başlamak gerek. Saçımı süpürge ettim, kimse kıymetimi bilmedi ve bundan sonra yeniden hayata en güzel şekilde başlamaya niyet ediyorum diyorsanız Evrenin İlahi Dili-Uyanış kitabını bir an önce okumanızı tavsiye ederim.

Şimdi devam edelim. Hastalıklarının oldukça ileri evrelerinde konuştuğumuz kişilerden duyduğumuz benzer sözler: “Doktor tedaviyi bıraktı, çok az bir ömrüm kaldığını söylüyor.”

Onlara sorduğum soru şu: “Peki Allah sana yeni bir şans verseydi ve bir mucize olsaydı, iyileşseydin ne yapardın?”

Direkt cevap şu. “Her anımın keyfini çıkarırdım, isyan etmezdim, Allah’a da tövbe ederdim. Hiçbir şeyden şikâyet etmezdim. Bir şey yapmak istiyorsam yapardım. Tatile giderdim. Yarım bıraktığım bütün çocukluk hayallerimi de gerçekleştirirdim.”

Kanser deneyimi, aslında hayatın ne kadar değerli olduğunu size anlatmak için hayatınıza gelen bir misafir. Bir bela veya bir ceza değil! Kıymetini bilmeden yaşadığınız bir ömürle, kıymetini bilerek yaşadığınız kısa süre arasında ciddi fark var. Ve o kısa süre size denk geldiyse, size bu döngüden çıkabilmek için de elimden geldiğince kişilerde gördüğüm gözlemleri anlatmaya ve paylaşmaya çalışacağım.

Kendinizi nasıl hasta ettiyseniz, iyileşmenin de yolu var!

Her şeyden önce bu kitabın tamamını bir kere okumanız gerek. Doktorunuzla iyi bir takım çalışması yapmanızda fayda var. Beslenme ve uyku düzeni oldukça önemli. Etrafınızdaki tüm sorumluluklarınızı siz iyileşinceye kadar başkalarına devretmeniz gerekiyor.

Bununla birlikte bütün hayatınızı gözden geçirin. Hayatınızda Allah’ın size verdiği bedensel enerjiyi nereye kullandınız? Kırgınlıklara mı? Geçmişe mi? Affedemediğiniz olaylara mı? Beddua ettiğiniz olaylara mı? Kendinizi veya başkalarını, kendi kendinizi hasta ederek cezalandırmaya mı çalıştınız? Cezalandırmaya çalışmanın işe yaramadığını fark ettiniz mi?

İnatçı, yani evin içinde inat ettiğiniz bir başkasıyla sürekli çatışma içindeyseniz veya işyerinizde çatışmalarınız varsa buralarda da oldukça enerji harcıyorsunuz.

Allah’ın size verdiği enerjiyi kullandığınız ve harcadığınız yerleri tek tek tespit edin. Fark edeceksiniz ki enerjinizin yüzde altmışı, yüzde yetmişi bu tür olaylara gitti. Yani affedemediğiniz, bağışlayamadığınız, hazmedemediğiniz,

beddua ettiğiniz kişinin de Allah katından cezalandırılmasını dilediğiniz birçok olaya gitti. Sanki ona bir şey olmadı ve size oldu!

Şimdi o enerjiyi affederek, bağışlayarak, helalleşerek başkalarına veya olaylara gitmesini engelleyip, kendi hayatınıza geri çektiğinizde bedeninizin mucizevi bir şekilde hızla iyileştiğini fark edeceksiniz.

Kişilere her zaman önerdiğim budur.

Birinci adım: Boşa yolladığın enerjiyi bedenine geri çağıracaksın.

İkinci adım: Yaşam amacını bulman gerekiyor. Yani eğer Allah sana bir şans verirse ve yarın sabah uyanma şansın olursa ne yapardın? Kafanda egon (nefsin) söylenmeye hemen başlar: “Paran yok, imkânın yok, artık çok geç, yapsan da kim kıymetini bilir ki! O yok, bu yok, bunların hepsi safsata.”

Dünyada başarı hikâyesi olan insanların, bir şeyler başarmış olan insanların hepsinin ortak hikâyesi şu: “Çocukluk hayalimdi başardım.”

Şimdi dönüp çocukluğunuza gidin ve bakın bakalım, çocukluk hayaliniz neydi? Çocukluk hayaliniz neydi, bunu bulmaya çalışın. Burası çok önemli!

Çocukken bir şeyler yapmak isterdiniz, onu yaptığınızda mutlu olacaktınız! Neydi o şey?

İnsanlara yardımcı olmak mı? Allah’a hizmet etmek mi?

Güzel ve faydalı bir insan olmak mı?

Bunları hatırlamaya niyet edin. Yani hayatınızın neresinde bir şeyler hayal ettiniz? Bu hayallerinizi engelleyenleri de affedin.

Hayallerinizi başkaları engellemiş olabilir, imkânınız olmamış olabilir, yapamamış olabilirsiniz, bunlara takılı kalmadan tekrar dönün ve o enerjiyi aktive edin hayatınızda.

Bunu nasıl anlayacaksınız?

Yapmak istediğiniz 4-5 tane hayalinizi küçük kâğıtlara yazın ve yatağınızın başucuna asın. Sabahleyin sizi yataktan enerjik olarak uyandıracak o hayal, o fikir sizin ilahi plandaki yaşam amacınız olabilir.

Bununla ilgili size yaşanmış bir hayat hikâyesini anlatmak istiyorum.

Bir gün bir tanıdığım bana dedi ki:

“Sana yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum. Kanser hastasıydım ve doktor bana dedi ki bir ay ömrün var. Gerçekten çok kötü durumdaydım. Kemoterapiden saçlarım döküldü, vücudum sürekli kilo kaybediyordu, kaslarım tutmaz oldu ve iyi değildim.

Gerçekten moralim çok bozuk, eşimin morali bozuk, çocukların morali bozuk, ailemin morali bozuk.

Bir gün bir sabah uyandım ve içimden bir ses dedi ki: ‘Seni yaratan Allah’la konuş.’

Bir anda bütün vücudum ürperdi.

Bir anda bütün vücudumda bir karıncalanma hissettim. Çok zor bir şekilde yatağın kenarına doğrulup oturdum. O saat, eşim ve çocuklar odada değildi, yalnızdım.

Ve ilk kez, Allah’la konuştum. ‘Allah’ım, bana verdiğin ömrü ben ziyan ettim. Bana verdiğin zamanı kendime ayırmadım. Hep başkalarına ayırdım ve hayatımı hep başkalarına adadım. Kendim için hiçbir şey yapmadım. Bir şey almak istediğimde almadım, hep başkasına aldım. Başkalarının her türlü derdine koştum, herkesin sıkıntısını dinledim. Kendi derdimi ve sıkıntımı hep yuttum, içime attım.

Herkese fedakârlık yaptım, maddi manevi herkese yardımcı oldum. Param varsa verdim, emekle yardım ettim, motive ettim.

Ama şu an görüyorum ki, kime ne yaptıysam fedakârlık ettiğim ve yardım ettiğim insanların birçoğu yanımda yok.

Bunun için eskiden çok öfkeliydim, çok pişmanlık duyuyordum, fedakârlık yaptığım insanların bana verdikleri zararlardan dolayı hem onlara hem de kendime nefret duyuyordum.

Bu yaşadıklarımı affediyorum, hazmediyorum. Bana zarar veren, canıma okuyan, hakkımı yiyen, benim hasta olmama sebep olan herkesi bugün affediyorum. Hepsini bağışlıyorum. Allah’ım sen de onları bağışla. Buna ben izin verdim. Cesur olsaydım, hakkımı arayabilseydim, elimi masaya vurabilseydim, bunlar olmayacaktı.

Ama ben insanlar kırılmasın üzülmesin diye sustum ve içime attım. Kendimi değersiz hissettiğim için başkalarına hep ilgi ve alaka verdim ki bana ilgi versinler, takdir etsinler, beni sevsinler. Hep kendimden verdim. Hiç istemedim, hiç almadım.

Herkesi ve her şeyi kafama takarak bedenimi ben hasta ettim. Durmadan çalıştırarak, başkalarına köle yaparak, beklentilerimi alamadığımda öfkelenip sinirlenip sabahlara kadar uyumayarak, bedenimi yorarak, arkadaşlarıma düşünmeden kefil olup borçlarını ödemediklerinde onların da yükünü sırtımda taşımak için ekstra çalışarak kendimi perişan ettim. Sırf başkaları mutlu olsun, ben önemli değilim diyerek hayatım geçti ve gitti.

Allah’ım seninle tüm kalbimle konuşuyorum. Bana bugün bir şans verirsen, kendim için yaşayacağım.

Söz veriyorum!

Bugün mutlu olmaya niyet ediyorum, huzurlu olmaya niyet ediyorum, kendime değer vereceğim, kendime vakit ayıracağım, kafaya kimseyi takmayacağım, bedenimden özür dileyeceğim ve şu andan itibaren bedenime iyi bakacağım. Yaşadığım her anın kıymetini bilmeye niyet ediyorum.’

Yatağın kenarında otururken, hayıflanarak derin bir nefes aldım. Bütün hayatım gözümün önünden geçti. Yarım bıraktıklarım, hayallerim, kendimi ertelediğim yerler, susup içime attığım sözler, canımı yakan olaylar, sevdiğime söyleyemediğim sözler, kırgınlıklar, bir sürü şey gözümün önünden böyle film şeridi gibi aktı ve geçti.

‘Allah’ım...’ dedim. ‘Gerçekten bana verdiğin her anın kıymetini bilmeye, neşeli olmaya söz veriyorum. Bana bugün bu kontratı yapma şansı ver. Mutlu olmayı seçiyorum, huzurlu olmayı seçiyorum, sağlıklı olmayı seçiyorum. Doğduğum günden bugüne beni üzen, beni kıran, hakkımı yiyen, canımı yakan herkesi bağışlıyorum, affediyorum ve hakkımı helal ediyorum. Asla affedemem dediklerimi bile affediyor ve hakkımı helal ediyorum.

Ve bundan böyle onlara beddua etmek yerine hayırdua ediyorum. Hazmedemediğim bütün olayları hazmediyorum. Sindiremediğim her olayı sindiriyorum. Kalbimi kapatan bütün öfkeleri, sevgi yalanmış dediğim yerdeki bütün sözleri iptal ediyorum ve kalbimi ilahi aşka yeniden açıyorum. Sevmeyi ve sevilmeyi hak ediyorum.

İçimin Allah’ın huzuruyla dolması için derin nefesler alıp veriyorum ve Allah’ım bugün söz veriyorum. Her anımın kıymetini bileceğim ve kafama olumsuz bir düşünce geldiğinde şunu söyleyeceğim: Affettim, bağışladım ve helalleştim. Her neredeyseler mutlu olsunlar, ben de mutlu olayım.

İçimdeki ego (nefsim), o canavar istediği kadar beni kavgaya sürüklesin. İstediği kadar beni olumsuz duyguların içine çekmeye çalışsın oyuna gelmeyeceğim. Çünkü o ses ben değilim. O içimdeki vesvese bana ait değil. Ona da teşekkür ediyorum ve onu da sevgiyle hayatımdan gönderiyorum.’

Yavaşça yatağımdan kalktım. Yürüdüm, mutfağa gittim, bir çay yaptım. Ve çayı yudumlarken uzun zamandan sonra ilk kez çayın tadını hissettim ve döndüm evdekilere dedim ki: ‘Sizi seviyorum, sizi affediyorum, sizi bağışlıyorum, hakkımı helal ediyorum.’

Önce korktular, bana bir şey olacağından korktular.

Onlara dedim ki: ‘Bu hastalığı Allah’tan ben diledim ve beni yaratan yüceler yücesi sonsuz merhamet ve kudret sahibi Rabb’imle konuştum ve bugün için onunla kontrat yapmaya niyet ettim. Bugünü kendime ayırıyorum.’

O günü yorgun bedenimle, hareket etmekte zorlanan bedenimle daha neşeli ve canlı geçirmeye özen gösterdim.

Ve ilk kez gece yatarken huzurluydum. İlk kez uyumadan önce Rabb’ime bana bu rahatsızlığı vermesinin asıl sebebinin ne için olduğu anladığımı söyledim. Dedim ki: ‘Allah’ım ben dersimi aldım. Bu hastalık benim hayatımı boşa yaşadığım için bana uyarı niyetinde gelen bir uyarıcı, bir misafir. Misafirliğini tamamladı ve şimdi bu misafirin memnun bir şekilde hayatımdan gitme vakti. Hayatın ne kadar güzel ve değerli olduğunu yeniden hatırlattığı için teşekkür ediyorum. Ben hastalığımı seviyorum, teşekkür ediyorum. Bana vermesi gereken dersi verdi, artık gidebilir.’

Huzur içinde gözlerimi kapattım. Sabaha kadar uyanmadan mışıl mışıl uyumuşum. Sabahleyin gözümü açtığımda içimden hayatta mıyım diye düşündüm. El ve ayak parmaklarımı oynattım ve hayattayım. İlk kez hayatta olduğuma sevindiğimi hatırlıyorum. ‘Allah’ım bugün gözlerimi açma şansı verdiğin için şükür ve hamd ederim’ deyip bir gün önceki yaptığım kontratı yeniden ikinci gün yaptım. Yatağımdan yavaşça hareket ettim ve o günümü de elimden geldiğince iyi yaşamaya çalıştım.

Çocukları ve eşimi dert etmekten vazgeçtim.

İçimde hep şu korku vardı: ‘Ben olmazsam ne yaparlar? Ben zaten iyileşemezsem kısa bir süre sonra bu korkum zaten başıma gelecek. Ama ben şu an iyileşirsem yine uzun yıllar boyunca onlara yemeklerini yapabilirim. Ama önce kendimi kurtarmam lazım. Ben kendimi kurtarmadan ailemle ilgilenmeye çalışırsam, kısa süreli aileme yardımcı olabilirim. Ama daha sonra hayatlarında olmayacağım için bütün endişe ve korkularımın hepsi gerçekleşmiş olacak.’

Arkadaşlarımdan ve ailemden yardım istedim, dedim ki bana yardım edin. Ve gerçekten birkaç tanesi hareket etti ve bana yardım etmeye başladı. Ama ben bunu gerçekten istedim ve Allah’tan diledim: ‘Allah’ım ne olur iyileşme sürecimde bana yardımcı olacak kullarınla buluşmayı nasip eyle.’ Ve kontratımı ertesi gün sabahleyin yine yaptım ve günüme başladım.

Yine çayımı içtim ve bu sefer çaydan daha da keyif aldım. Evdekilere hep bağırma, çağırma, kontrolcülük, olumsuz cümleler yerine onlara sabah şaka yaptım ve bana şaşkın gözleri ile öyle bir baktılar ki kafayı mı yedim diye düşündüler. Ama kafayı yemedim, keyfim yerinde. Bir tarafım ölmek üzere ama bir tarafım da hayata yeniden bağlanmak üzere. Bunu takip eden her gün nefsim istediği kadar bana olumsuzlukları hatırlatsın, etrafımdaki insanlar istedikleri kadar canıma okumaya çalışsınlar, neşeli ve güler yüzlü insanlarla sohbetlerime devam ettim.

Hayatımdaki olumsuz insanlarla bir şekilde geçici de olsa duvarlarımı ördüm. Aileyi ve herkesi dert etmeyi bıraktım. Ailemdekiler için etrafımdakilerden yardım istedim. Hayatıma devam ettim ve şu an bu deneyim benden gitmiş durumda.”

Şaşkın bir şekilde bu olayı dinledim.

“Peki...” dedim kendisine. “Kaç yıl önce oldu bu olay?” Bana verdiği cevap şu: “On yıl önce. Keyfim yerinde, sağ-

lığım yerinde.”

“Peki başkaları da bunu başarabilirler mi? Onlara ne tavsiye edersin?” dedim.

“Geçmişini bırakabilen, söylenmeyi bırakabilen, negatif düşüncelerden çıkabilenlerin çoğu başaracaktır. Çıkamayanları ise bu hastalık yutmaya devam edecektir. Yani bir yol ayrımındasın, ya doksan derece sağa döneceksin ya da doksan derece sola döneceksin, ortası yok. Ya affedip, bağışlayıp, hazmedip, içsel nefreti bırakıp enerjini şu ana çekeceksin, anda olmayı başaranlar ve hayatlarındaki uyku, beslenme durumunu dengeye sokabilenlerin bedenleri oldukça hızlı iyileşmektedir.

Ya da içindeki o öfke, nefret, affedemediğin negatif enerjili yaşanmışlıklar seni kara delik gibi içine çekip yok edecek.

Ego (nefs) burada sizi yok etmek için hazırda bekliyor. Affetmemeniz ve öfke içinde olmanız için yaşadıklarınızı sürekli aklınıza getirecek. Asla affetme diyecek. Allah’a havale et. Kendinizi beddua ederken bulacaksınız. Tövbe edin ve Allah’a yönelin. Tek kurtuluşunuz Allah’tır.”

Bu dinlediğim yaşamöyküsünü etrafımdaki birçok kişiyle paylaştım. Siz de paylaşabilirsiniz. Mucizelerle iyileşen çok insan gördüm.

Bu bilgileri paylaştıkça, paylaştığım insanların da çoğunun bunu başardığını fark ettim. Niyet ediyorum bir an önce geçmişten arınıp, Allah’ın size verdiği her anın kıymetini bilin.

Şimdi yaşadığınız olayların, organlar üzerindeki etkilerini paylaşmak istiyorum.

Eğer bir bayanda göğüs kanseri başladıysa olası sebebi şu: Bu kişi aşırı verici, herkese aşırı fedakâr, herkese saçını süpürge etmiş, kendine vakit ayırmamış ve kendine değer vermemiş biri. Göğüs zaten vericilik anlamındadır.

Eğer boğazla ilgili, boğaz bölgesinde guatrda nodül varsa, söylemeniz gereken ve söyleyemediğiniz sözleri yutkunup içinize atmaktan, olumsuz düşünceleri içinize attığınızdan dolayı başınıza geliyor olabilir.

Erkeklerde prostat, karşı cinse veya cinselliğe duyulan öfke, bu konuyla ilgili beklentilerin karşılanmaması.

Karaciğerle ilgili her türlü problemin altında aşırı öfke yapısı var.

Bununla ilgili vücuttaki her türlü kistin altında geçmiş olumsuz olayları sürekli hatırlama, sürekli aklınıza getirme ve bunlarla helalleşip temizleyememe var.

Bununla ilgili kitabın diğer bölümlerine de bakın. Tekrar söylüyorum, siz Rabb’inizle kontratınızı yapıp boşa harcadığınız enerjiyi toparladığınızda mucizevi şekilde sağlığınızın iyiye gittiğini göreceksiniz. Geçmişe takılı kalan, bu dünyadan gittikçe uzaklaşır. Aklınızı başınıza alın. Bu dünyaya bir kere geliyorsunuz

Bu yazıyı faydalı bulduysanız lütfen altına yorumlarınızı diğer okuyanları motive edebilecek şekilde paylaşmanızı niyet ediyorum.

Yazıyı paylaşmak için lütfen sadece bu linki kullanınız :

Kitaplarimizin hangisini okudunuz? Kitap listesini görmek için linki tıklayabilirsiniz :

Yorumlarınızı yazabilir ve sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!