Kurulan Baskılar

Çok severek gittiği tenisten de kaçtığını öğrenince “Ya ne oluyor böyle, bu çocuk ne yapıyor?” diye artık bizim bir ümidimiz kalmamıştı. O gün bizim için bir dönüm noktası olmuştu. Oğlumu rahat bırakma kararı almıştık. Bir anda tüm sorgularımı ve baskılarımı bırakmıştım.

Kurulan Baskılar
Akdeniz Köyü\ Kıbrıs

Yıllarca toplum tarafından, meslek sahibi olabilmenin yolunun, okumaktan geçtiği baskısı, hangi aile tarafından kabul edilip benimsenmemiştir? Diye soruyorum sizlere. Ailemin eğitim konusunda çok fazla baskıcı tutumuyla karşılaşmasam da ilerleyen yaşlarımızda çevremdeki yaşıtlarımız bizlere hepbirer  iyi örnekler olarak söylenirdi.

 Ben başkalarını anlatarak, bunu çocuklarıma yapmayacağım derken, bunun farkında olmadan aile içinde yapmıştım. Küçük oğluma sürekli model oluşturma açısında abisini örnek verip “Abin gibi sen de aynı bölümü oku, birlikte işler yapar, projelerde birlikte yer alırsınız” diye kaç defa söylediğimi hatırlamıyorum. Alttan alttan çocuğuma bunu empoze etmeye çalışmışım.

İyi niyetli bir anne olarak, tek amacım küçük oğlum da okusun, şekillensin de iyi yerlere gelsin diyordum. Yoksa kıyaslama yapmak gibi bir düşüncem yoktu. Büyük oğlum, yapısı ve gördüğü eğitim sistemiyle, Üniversite okuma ve başarılı olma potansiyeli, daha yüksek bir çocuktu. Abisi her yönden başarılı ve azimli olunca küçük oğlum da daha sınavlara girme vakti gelmeden “Ben, abim gibi puan alamam. Öyle bir Üniversite kazanamam.” İnancıyla başladı, her şey. Ortaokul dönemlerinde de okula çok istekli gitmediğini gözlemliyorduk. Bu bizi biraz tedirgin etse de ileride sınav zamanı gelince, nasılsa kendine çeki düzen verir, aklı başına gelir ve sınava girmeyi ciddiye alır, zannettik. “Okumazsam meslek sahibi olamam” diye düşünür sandık. Bunları düşünerek inancımızı yüksek tutmaya çalışıyorduk. Nasıl olsa aklı başına gelecekti. “ Üniversite okumadan, hiç meslek sahibi olunur mu?” Diyorduk.

Liseye giriş sınavı döneminde azmi, gayreti ve isteği olmadığı için istediği bir liseye giriş yapamamıştı. Ben de küçük oğluma “Ee… Tabi ki çalışmadın, istediğin yeri nasıl kazanacaksın?” deyip söylemiş olduğum “Ben demedim mi? " söylemimi sürekli hatırlatıyordum. Hâlbuki ben çocuğumun üstüne gittikçe, hadi çalış, ders tekrarı yap, testini çöz, ödevini yaptın mı?  Performans ödevini teslim ettin mi? sınav sonuçları, deneme sonuçları deyip deyip çocuğumu bir çıkmaza sürüklemişim de haberim olmamış. Kendi kendimi de gaza getirip içten içe sinirlenip strese girmişim. Bazı durum ve olayları yaşarken ne yaptığımızın pek farkında olamıyoruz.

Lise sınavına gireceği son sene, oğlumun okula gitmemek için bahaneler üretmeye başlamıştı. Okul kurslarına gitmeyi de bırakmıştı. Kendi isteği ile yazdırmış olduğumuz etüte de artık istekli gitmiyor. Her hafta karnım ağrıyor, başım ağrıyor, arkadaşımda gelmeyecekmiş gibi bahanelerle artık etüte de gitmiyordu.

Çok severek gittiği tenisten de kaçtığını öğrenince “Ya ne oluyor böyle, bu çocuk ne yapıyor?” diye artık bizim bir ümidimiz kalmamıştı. O gün bizim için bir dönüm noktası olmuştu. Oğlumu rahat bırakma kararı almıştık. Bir anda tüm sorgularımı ve baskılarımı bırakmıştım.

Çocuğumuzun ev ortamında huzurlu ve mutlu olması bizim için daha önemliydi. Büyüdüğün de bizimle geçirdiği günleri aklından geçirirken güzel anıları olması onu gelecekte daha sağlıklı bir birey olmasına katkı sağlayacaktı. Ben buna cânı gönülden inanıyorum. 

Çünkü son zamanlarda neşeli bir ev ortamı yerine sürekli gergin, suçlayan ve ön yargılı davranarak, oğlumu dinlemeyerek çocuğumuzun daha da içe kapanmasına neden olmuştuk.

Çocuğumuz ne yaparsa yapsın onun davranış, konuşma ve yaptığı şeylerle ilgili mutlaka olumsuz bir yorum katıyorsak bu çocuğumuzda kabul görememe, onaylanmama, kendini değersiz hissetme duygularını açığa çıkarıp, ailesinden göremediği onaylanma, değer ve kabul görme isteklerini, hayatları boyunca hep başkalarından bu duygularını tamamlamak için çaba sarf edip, kendini sürekli başka insanlara yardım ederek ve fedakâr davranan bireyler olabilmelerine yol açabiliyorduk.

Bunu şimdilerde öğrenip idrak edebilmiştim. Bununla birlikte en azından bundan sonraki süreçlerde çocuğumla olan iletişimime fayda sağlayacağını düşünüyorum.

Ben bu süreçleri yaşayalı üstünden üç-dört sene kadar geçti.

Canı verdiyse Allah, rızkını da verdiğini biliyordum fakat bunu hale geçirebilme konusunda hayatıma katamamıştım.

Küçük oğlum sayesinde çocuklarımın eğitimleri konusunda kontrolcülüğümü bırakabilmiş hem de ilâhi akışa güvenip, kendimi rahat ve serbest bırakabilmiştim. Ne büyük bir rahatlık ve özgürlükmüş, akışta olabilmek.  Kontrol etmeye çalışırken, her şey benim gözlemimde ve gözetmenliğimde olsun derken fark etmeden kendimi de ne çok yormuşum.

Şimdi derin bir nefes al ve yavaşça nefes ver

Derin bir nefes daha al ve yavaşça nefesini serbest bırak

Derin nefesler alıp verirken elini kalbinin üstüne koy ve “İlahi koruma altındayım, güvendeyim. Ben, sevdiklerim ilahi koruma altındalar, güvendeler”

Bu yazımın  çocuklarımla ilgili yaşamış olduğum değişim ve dönüşümlerimi aşağıda bırakmış olduğum linkten Nefes21.org uygulamasında sekiz bölümden oluşan podcast çalışmalarıma ulaşıp dinleyebilirsin.

Bütüne katkı olması dileğiyle.

Ayşe Özkılıç

https://www.nefes21.org/detail/101438

https://www.instagram.com/ayseozkilic39/

https://www.youtube.com/watch?v=5g19gSmSGCU&t=20s

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!