Alış Ve Verişin Farkedilmez Dengesi

Hayatında hangi karşılaşmandan ne kadar aldıysan o kadar veriyorsun ve sadece görünenin arkasını görebildiğin sürece bunu farkedebiliyorsun. Arkadaşlarınla, ailenle, hayat arkadaşınla problemli süreçlerin mutlaka olmuştur.

Alış Ve Verişin Farkedilmez Dengesi

Alış Ve Verişin Fark Edilmez Dengesi

Hayatında hangi karşılaşmandan ne kadar aldıysan o kadar veriyorsun ve sadece görünenin arkasını görebildiğin sürece bunu farkedebiliyorsun. Arkadaşlarınla, ailenle, hayat arkadaşınla problemli süreçlerin mutlaka olmuştur. O zaman ne alıp verdiğine bir daha bak. Örnek olarak bir ebeveyn evladına "maddi manevi ne varsa sana harcadım yemedim yedirdim neden benim beklentilerimi gerçekleştiremedin" diyerek bu cümleleri çocuğuna söyler ya da duygusal olarak evladına bir şekilde hissettirir, çocuğunu ömrü boyunca ödeyemeyeceği duygusal bir borç altına sokarsa o zaman o ebeveyne "tamam verdin ama karşılığın da ne aldın" diye bir sormak lazım.

Bir insan hep verici oldum diyorsa aslında bir o kadar da alıcı olmuştur. Örnekte ki ebeveyn fedakarlık gibi görünen bu eylemi, karşısında beklentilerini karşılayamayan evladını ömür boyunca duygusal olarak borçlandırıp, alış veriş dengesini zaten kurmuş oluyor. Hatta yalnız kalmaktan o kadar korkuyor ki çocuğunun kurduğu düzene müdehalelerde bulunup varlığını her daim hissettirmek istiyor. Tepki oluşunca da çocuğuna "ben sizi ne zorluklarla büyüttüm" repliğinin ardına sığınıp kurbana yatabiliyorlar.

Çocukları kendi yuvalarını kurduğu zaman ebeveynlerin alışkanlık haline getirildikleri bu tür yaklaşımlar, zaten birbirlerini yeni tanıma çabasında olan genç çifleri daha da çok üzebiliyor. Yaşlandıklarında da ruhlarını zamanında yordukları el kızı veya el oğlunu onlara layıkıyla bakamamakla suçlayabiliyorlar. Ne demiş atalarımız ne ekersen onu biçersin. Bu söz genç yaşlı herkes için geçerli. Allaha şükür çoğu büyüğümüz aklı başın da görmüş geçirmiş bu tarz yanlışlara düşmeyen insanlar. Az da olsa alanlara müdahale hakkını kendinde gören ebeveynler de mevcut. Bu görüşte ki büyüklerimize karşı anlayışlı olup onları kırmadan dinleyip, kendi mutluluk ortamımızı hazırlayıp her ailenin bir alanı olduğunu, güzel güzel anlatmalıyız. Onlar da emin olun kötülüklerinden değil, kaybetme ve yalnız kalma korkularından böyle yapıyorlar. Sonuçta kuş gördüğü kafesi yaparmış. Onlarda ana babalarından öğrendiklerini uyguluyorlar. Çocuklar da ebeveynlerinin hayatına müdehale etmemeli, onların makul seçim ve tercihlerine saygı duymalı hatta desteklemeliler. Bir şekilde kimsenin kalbi kırılmadan, alanlarına müdehale edilmesine izin verilmeden orta yolun bulunması lazım. İnsanlar sınırlarına sahip çıktığı kadar sinirlerine de sahip çıkmalılar. Kendimizi ailemize ve yakınlarımıza karşı borçlu hisseder hale getiriyoruz; şöyle ki borç veya minnet bizim sadece zihnimizde oluşturduğumuz bir kavramdır. Evrende ise her zaman dengeli bir alışveriş söz konusu. Yani her kim size ne veriyorsa, duygusal veya maddi tatmin olarak mutlaka karşılığını alıyor. Minnet sadece Allaha karşı duyulur onun yarattığı kullara değil. Vefa duygusu başka, borçluluk ve suçluluk duygusuyla hareket ettiğiniz minnet bambaşka şeylerdir. O yüzden aklımızı başımıza almalı, kraldan çok kralcılık yaparak şu anımıza, geleceğimize kendimiz dahil hiçkimsenin ipotek koymasına izin vermemeliyiz. Ne demişler "Çekil aradan aksın Yaradan".

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!